15 Aralık 2020 Salı

Bir sayı mıyım yoksa bir böcek mi?

 


Azıcık yıldırım sesi, orta seviye yağmur, bir tık yüksek, yanan odun parçacıkları, belli belirsiz bir kuş cıvıltısı ve tüm bunlara eşlik eden bir kaval sesi. Ne zamandır böyle bir uyku aplikasyonu ile uyumaya çalışıyorum.

Erik Satie eşliğinde yazının başına geçtim, insanoğluna olan umudumu böylesine yitirdiğim hiç olmamıştı. Kötüsünüz ve onarılamayacak kadar dejenere olmuşsunuz. Planlı bir şekilde geçmedim yazının başına(her zamanki gibi) ama bu son cümle geçenler de izlediğim "i am mother" filmini anımsattı. Biz insanoğlundan hala umudunu yitirmemiş bir anne robot kadar bile inancım kalmadı sizler için. Ve az önce de TRT2'de "the bookshop" filmini izledim, haklılığımı ispatlar nitelikteydi. 

Bir hafta önce odamda avizenin etrafında vızıltıyla dönen koca bir böcek gördüm, devasaydı. Öldürmedim yakalamayı başardım ve mutfak penceresinden dışarı saldım. Ha pardon yakalamam şöyle olmuştu, yoksa neredeyse saatte 40 km hızla dönen bir böceği nasıl yakalardım. Gece ışığı kapattım ve elimi gayri ihtiyari saçıma götürdüğümde saçıma inatla tutunan bir şey hissettim, o lanet böcekti ve uçmuyordu. Sanki böyle bir yetisi hiç yok gibiydi, belki karanlıkta uçamıyor şimdi düşününce. Sonra bu olay birebir günbegün devam etti(henüz bu gece etrafta yok) gecenin sonunda saçıma yapışıyor ve tutup dışarı atıyorum. öyle peçete falan da kullanmam, çıplak avucumun içine alıyorum. Avucumun içinde bir milyon ayağı varmış gibi bir his veriyor. Dün gece fotosunu çekip gugul da arattım. Tam adı  halyomorpha halys. İlk 98 yılında orta Avrupa da keşfedilmiş. Yaklaşık bir yıl sonra da ülkemiz de İstanbul'un Levent semtinde rastlanmış. İroniye bakar mısınız, bilmeyenler için adım Levent. Ya odamın bir köşesine yumurtlayıp koca bir koloni kurdu. Ya da her nasılsa bu olayı bir  şekilde hep aynı böcekle yaşıyorum .Bir önceki yazımın başlığı " I AM NOT NUMBER" dı ve seriye böyle devam edeceğim demiştim. Belki bir sayı değilim ama devcileyin bir böcek olduğum aşikar. Tek yanılma payım var o da benim haricim de hepinizin bir böcek olduğu, büyük bir kolonisiniz ve artık evim de bile huzuru çok görüyorsunuz bana. Nedense bu ihtimal daha bir yakın geldi bana. 

Hiç burada dile getirdim mi bilmiyorum ama söylemeli; ben bu corona denilen virüsü başından beri çok sevdim ve bir kaç istisnayı saymazsak hedefini hep en arsızlarınızdan seçti. En azından çevremdeki tanıdıklarım için diyerek bir şer koyalım ve kayıplarınız var ise beni affedin. 

Yukarıda giriş paragrafı öyle konudan bağımsız çük gibi kalmış. Oysa konumuz o olacak gibi sanıyordum. Diyorum ya yazıya hiç br zaman hakim olamadım. Doğadan ne kadar koptuğumuzu anlatacaktım ve nasıl bir özlem içerisindeyiz ki o terk ettiğimiz taşraların yapay dinletileri ile uyuyor, meditasyon falan yapıyoruz. Şimdilik masum gibi görünen bu uygulamaların gelecekte ne boyutlara varacağını yazmaya mecalim kalmadı varın siz tahayyül edin. Nerede dur diyeceğiz, yanıbaşımda uzanan ve başını okşamam için mırıldanan yapay bir kedi? bir sevgili, bir evlat, bir tanrı ?

Mazur görün bu sert ve huzursuz yazılarım için ve korkmayın ben ne zaman koşup bu bloğa yazmaya başlıyorsam bilin ki işler benim için pek iyi değildir. Ölürüm böyle giderse, kahırdan giden nice dostlarım oldu. Romantik ve bana yakışır bir ölüm. Elleşmeyin ve kızmayın bana n'olur, meczup deyiverin. Zaten işin ehli bir doktorun görüşünü bu yönde kullanacağı bariz. Kurduğunuz koloniye bir zeval vermem zira aptal aptal ışığın etrafında dönen asalak bir böceğim. O ışık her ne kadar bilimin ışığı olsa da...

Saygılarımla

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...