Bu güne dek yüzlerce öykü yazmış
olmalıyım, onlarca da yarım kalmış roman olmalı. Bloğunu ihmal ediyorsun,
yazsana artık sende dedi Sezer abla. Hepsi en az on yıl öncesine ait bu
yazıları artık paylaşmalı diye düşündüm bende. Hem yirmisindeki Levent’le de hoş
bir randevu olurdu benim için ama ne yazık ki az önce anladım ki hepsini çöpe
atmışım. Günlüklerim deri kaplı ajandalara yazılıydı ve onları bir gün
yaktığımı biliyorum. Bu öykü falan gibi şeyler ise genelde kareli defterlere
yazılıydı ( kareli deftere daha küçük yazdığımdan daha çok yazı sığıyordu )
belki bilinçli, belki farkında olmadan hepsi uçup gitmiş işte. Öss’ye
hazırlandığım yıllardan kalma bir ders defterinde ufak bir öykü ve bir senaryo
deneyimimin ilk sekansını bulabildim sadece. Okuyunca hatırladım, çok sevdiğim
Woody Allen tarzında bir film çekme hayali kuruyordum o vakitler…
Bir roman yazacaksam şayet en
aşağı bir Dostoyevski ayarında olmalıydı, hâlâ da böyle düşünürüm. İşte ondan
yarım kalıyordu yazdıklarım. O vakitler ne çok arkadaşıma yalvarıyordum :
“oğlum yazlığınız falan yok mu lan sizin, hani anahtarını bana verin ve bir
yılda orada beni finanse edin insanlığa bir şaheser bırakayım” diye. Bunu istemek hakkımdı zira ve kendim için
istemiyordum. Eh onlarda sanatsever çocuklardı n’olacaktı sanki ama
olmadı. Sonra hem işe gidip hem de yazma
disiplini edindim, bu sefer de baktım ki hani yayınlansa yazdıklarım,
okuyanları felakete sürükleyebilir. Bende bıraktım haliyle. İyi bir yazarım
falan demek istemiyorum yanlış anlaşılmasın ama karamsarlığım Kafka’yı yarı
yolda bırakır bunu biliyorum ve kötülükten başka bir şey değil bu.
Şimdi bu yazının altına
ekleyeceğim senaryo yukarıda anlattığım benle hiç uyuşmayacak zira söylediğim
gibi bir komedi. Aslında öyküyü paylaşmak isterdim ama defterden buraya
geçmeliyim, bende şimdilik kısa olan senaryoyu daktilo etmeye karar verdim.
Öbürünü bir daha ki sefere paylaşırım artık, hem Pazar günü için bu senaryo
daha uygun bence. Bakalım beğenecek misiniz? Gerçi momentos haricinde hiç
birinizin yazısına yorum yapmıyorum ne zamandır. Ve bir blog âdeti olduğundan
siz de aynı şekilde misilleme yapıyorsunuz :) neyse… Keyifli okumalar;
İSTANBUL
Dış mekân gündüz:
Veli, Atlas pasajının önünde
arkadaşını beklemektedir. O esnada yoldan geçen kadınlara çapkın bakışlar atıyordur.
Oldukça cüretkâr giyimli iki hatunu fark edince, zipposunu çıkarıp havalı bir
şekilde sigarasını yakar. Ancak o heyecanla sigarasını ters yakmıştır ve o
diline gelen acı tatla suratını ekşitip izmariti yere atar. Kızlar bunu görünce
alaycı bir kahkahayla yanından geçer. Veli’de kızlara hâlâ kendince çapkın bir
tavırla gülümseyerek el sallar.
Aynı anda sokağın az ilerisi…
Spiker kız: (saçlarını
kabartarak) tamam hazır mıyız, nasıl görünüyorum? (kameraman parmağıyla onaylar
)
Spiker kız: evet, üç, iki, bir… Sevgili
seyirciler işte gene bir festival zamanı geldi çattı. Bu senede birbirinden
güzel filmler sinemaseverlerle buluşacak.
(yürümektedir bir yandan ve gözü pasajın önündeki Veli’ye takılır. Veli
tekrar sigarasını yakmaya çalıştığından durumdan habersiz yakalanır )
Spiker: Merhaba beyefendi.
Veli: me.. Merhaba (henüz yaktığı
sigarasını ani bir refleksle yere atıp eliyle saçını düzeltir)
Spiker: festival başladı, nasıl
heyecanlı mıyız?
Veli: evet, hem de çok. Her sene
bu günü beklerim açıkçası
Spiker: ceketinizin cebinde
festival kataloğunu görüyorum. (kameraman cebine zum yapar ) bu yıl ki filmleri
nasıl buldunuz?
Veli: güzel. Çok güzel… Zaten
Avrupa sinemasını çok severim. Kaldı ki bu yıl uzak doğudan da birçok yapıta
yer verilmiş. Özellikle ustalara saygı kuşağında Kim Ki- Duk ‘un filmleri olması
beni çok sevindirdi. (kadın gülerek başıyla onaylamaktadır)
Spiker: malum festival bugün
başladı henüz izlediğiniz bir film var mı peki?
Spiker: Paul Anderson'u sinemasını bende çok
severim ama bu filmini bir türlü izleyememiştim. Kısaca bir eleştirseniz…
Veli: adamın bastonu devasa
boyutta
Spiker: nasıl?
Veli: gerçekten şaşırtıcı, bir
sinema hilesi sanırım.
Spiker: bastonu?
Veli: Peter North’un ki gayet mütevazıymış
meğer… ( bu isme link vermiyorum :) )
Spiker: Peter North… ? ( şaşkın)
devasa bir oyunculuktan bahsediyorsunuz sanırım?
Veli: penis… Adamın penisi
devasaydı. Opps! Televizyonda bunu söylemek serbest miydi?
(spiker eliyle kameramana kes
işareti yaparak başka bir çifte yönelir)
Veli: hangi kanalda yayınlanacak?
Sahne sonu…
Not: Woody olmuş Veli :)
Manhattan olmuş İstanbul :) hee! Her woody filminde olduğu gibi göndermeleri
anlamak için adı geçen filmleri ve oyuncuları bilmek gerekir tabi. Bence
yirmili yaşlara göre gayet hoş bir giriş olmuş yahu. Acaba sonra nasıl
ilerletecektim, ilerletmiş miydim? İyi pazarlar…
Not: bu post zorlamayla
yazılmıştır :)
Hahahahah... demek bu post zorlamayla yazıldı. . Eh iyi ki öyle olmuş, okurken Veli'nin gözlüklü, dağınık saçlı, hirpani kılıklı olduğunu tahayyül ettim. Gayet başarılı bence.. yalnız internetim bağlandığında şu bahsi geçen isimlere bakacağım.
YanıtlaSilNot: Demek bütün yazdıklarını yaktın haa :(
Abla nedense senin yorumlarına yanıt vermeyi unutuyorum hep,sanki zaten ne diyeceğimi biliyorsun diye düşündüğümden :)
YanıtlaSilEvet, Veli aynen canlandırdığın gibi;) çokça filmden bahsettik bu günlerde hangilerini izledin aceb:)
Kesinlikle neşeli.Ancak itiraf etmeliyim "İstanbul" başlığının üst kısmı alt kısmından çok daha neşeli ve detaylara şapka çıkarttım.
YanıtlaSilSağol ama senaryodan keyif almanızı hedeflemiştim:)
YanıtlaSil