14 Mayıs 2018 Pazartesi

Hümeyni Mehmet


Size eniştemden bahsetmiş miydim ? Yanlış anımsamıyorsam çocuk yaşta amcasını vursun diye azmettirmişler ve o da bunu yapmış. Adam ölmemiş bu da kısa bir hapis döneminden sonra salıverilmiş. İş, kan davasına dönmesin diye de Sinop'un o muazzam yaylalarını terk edip İstanbul'a göç etmek zorunda kalmış. Ve bir Rumeli Türk'ü olan halamla da kaderin cilvesiyle bu vesileyle tanışmış. Biz Trakya insanı da güzeldir hani bilirsiniz,bembeyaz bir ten masmavi gözler, sarı saçlar,uzun ince, kıvrımlı bir beden. 

Gözümü açtığımdan beri yanımdaydı eniştem ama onun ayırdına ancak lise yıllarıma doğru varmıştım. Çocuklarına karşı sert bir adam olduğu aşikardı ama öte yandan çok da şen şakrak biriydi, kısaca sevgisi de öfkesi de abartılı bir adamdı. Uzun iri yapılı oldukça yakışıklıydı, bu özelliğini son nefesine dek korumayı başarmıştı doğrusu. Öldüğünde neredeyse seksenindeydi ama karizmaydı yahu. O Siyah gür saçları ilerleyen yıllarda gümüşi bir renk almıştı ama seyrelme falan hak getire.

Hemen yanıbaşımızda ki gecekondu da yaşıyorlardı. O zamanlar bir onlar,bir biz haftanın neredeyse beş günü ailece misafirliğe gidiliyordu. Biz altı, onlar dokuz kişilik bir aileydi. İki aile yanyana gelince nasıl bir curcuna kopuyordu siz düşünün artık. Kimisi tv seyreder,kimi maçtan bahseder,kimi isim şehir oynar, kimisi tavla atar, kimisi ip atlar falan. Ben de genel de yaşıtım olan en ufak çocukları Savaş ile oynardım ama kulağım hep babamla ettikleri sohbetlerdeydi. İkisi de ilkokul mezunu olan bu adamlar gayet entelektüel sohbetler ediyorlardı, daha ziyade siyaset. Konu siyasete gelince hükümetler yıkılıyor,yenileri kuruluyor, yaklaşmakta olan darbeden falan bahsediliyordu. Zamanla bir cesaretle sohbetlerine dahil oldum ve eniştem sanırım bende ki parlak zekayı çok sevmişti. Bende onun tecrübelerinden istifade etmeye çalışıyordum. ikisi kız tam yedi çocuğu vardı ama sürekli bir tanesini bile kendine benzetemediğinden yakınır dururdu,laf aramızda haksız da sayılmazdı. Hepsini okutmaya çalışmış ama kızlar erken yaşta kocaya gitmiş,çocukları okulu asıp asıp işçi olmayı yeğlemişlerdi. Sıkmayıp kısa geçeyim,yoksa okumayı bırakacaksanız. Eniştem neden bahsedilmeyi hakediyor,kısa başlıklarla anlatayım ve profilini siz tahayyül edin.

Bir adam düşünün ki hayatının çeşitli dönemlerinde farklı kesimlerce bir çok lakaba sahip olsun. Kimisi komunist Mehmet diye anımsar eniştemi, faşist memo, Hümeyni,Ecevit'çi Mehmet, Kürt Mehmet,Ülkücü Mehmet ve belki daha anımsamadıklarım. Ama üzerine en çok yapışanı Hümeyni olmuştu.Yıllar geçtikçe çok azını ondan duymakla beraber daha ziyade başkalarından hakkında ne hikayeler dinlemiştim. Şu bir gerçekçi ben hiç çalıştığına şahit olmamıştım,olan da yoktur sanırım. Ben çok küçükken Ecevit yani DSP adına aktif görevler aldığını pekala hatırlıyorum, Türkeş'i çok sevdiğini ve onun içinde propaganda yapmaktan geri durmadığına defalarca şahidim. Misk denilen sendika da  ( milliyetçi işçi sendikası) uzun yıllar görev yaptığını,grev başkanlığı falan yaptığını, sonu çok kötü biten meydan kavgalarına karıştığını onlarca kişinin şahitliğinde defalarca dinledim. Bir dönem ruhsatsız silah satışı yaptığını söyleyenler de az değil. Trablusgarp radyosunda neden bilmem adının arananlar listesinde anons edildiğini söyleyenlerde az değil. Hatta seksen darbesinden hemen önce mahalleye bir takım adamların onu vurmak için geldiğini ama yanlışlıkla isim benzerliğinden dolayı Terzi Mehmet'in öldürüldüğü de anlatılır dururdu. Son dönemleri ağırlıklı olmakla beraber yaşamının her safhasında define peşinde koştuğu diğerlerinin aksine su götürmez bir gerçek. Ah! evet defineci Mehmet diye de anılırdı mesela. İşte varın siz düşünün nasıl gizemli, renkli, tuhaf bir kişilik.  Bana sorarsanız antiemperyalist,Atatürk'çü,solun sağında vatansever bir aydındı. Hep derdi ah be Levent'cim ben bi okuyabilseydim... Müthiş espritüeldi, son zamanlarında sakallarını okutmasına rağmen benle meyhaneye geldiğini bilirim, içmemiş ama masama icabet etmişti. Millet onu görünce bir tedirgin olmuş o da gülerek bana ne oğlum içerseniz için, öbür tarafta hesabını bana vermeyecekseniz ya diyerek o kuvvetli kahkahasıyla mekandakileri şaşırtmıştı. 

Öleli tam dokuz yıl olmuş, neredeyse son anına dek yanındaydım. Ölmezdi daha da, ölmek istemişti artık,çok şahit oldum okur,inanın isteyince ölünüyor. Neden yaşama küsmüş,neden yaşama sıkı sıkıya bağlı bu adam ölmek istemişti, burasını anlatmam onu üzerdi sanırım. Tuhaf, dün gece ölümünden sonra ilk kez rüyamda gördüm onu, ikimiz de pardesü ile dolaşıyoruz. İki uzun boylu karizmatik adam. Ben at kuyruklu küpeli bir genç, o saçı sakalına aklar düşmüş eski bir kurt. Doğrusu sağ iken tam anlamıyla aynen anlattığım gibi  Beyazıt meydanında turladığımız olmuştu. Esnafı,öğrencisi, hatta üniformalı polisi bile bir tedirgin olmuştu. Enişte neden böyle garip davranıyorlar dediğimde bizi sivil polis sanıyorlar da ondan demişti. Oğlum yetmiş yaşlarında sakallı bir adamla yirmilerinde satanist kılıklı bir gencin birlikte dolaşmaları olacak iş mi yani demişti, gene o şahsına münhasır kahkahasını atarak. Bu sabah uyandığımda anneme rüyamda eniştemi gördüğümü anlattım,Levent sanki bu tarihler de öldü  enişten dedi. Ne zamandır bir yakınımız öldüğünde annem o günün takvimine ölen kişinin adını yazıp saklıyormuş unutmamak için. Gitti biraz sandık karıştırdı ve buldu,evet bugün eniştemin ölüm yıldönümüymüş sahiden. Ne tuhaf değil mi, ben rastlantı diyemiyorum buna. Annem,dua istiyor oğlum senden,bilirsin seni çok severdi dedi. Birazdan abdest alıp ruhuna kuran okuyacağım. Hayat çok garip ve eminim ki ölüm diye bir şey yok. enerjimiz farklı bir boyutta sonsuza dek dolaşıp duruyor. Sevgiyle kalın. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...