27 Nisan 2015 Pazartesi

üç tunç has hoş hoşaf


fena özledim yazmayı,ne yazık. Maalesef anlatacak bir şeyim yok.
tom waits'den bir şeyler dinliyor,alnımdaki ateşin kulaklarımdaki sancının geçmesini bekliyorum.
acaba bir gitar mı satın alsam.
bir akıllı telefonum var artık,twitter,whats app,instagram,facebook vs. sosyal medyayla böylesine bir sıkı fıkılık mecazen değil gerçek anlamda bir bulantıya sebep oldu bünyemde.
iş,iş,iş...
insanın ruhuyla alakasız bir işte çalışmak zorunda kalması ne zormuş meğer. O da ayrı bir bulantı.
bir çıkış yolu var mıdır aceb?
bu kadar çok sigara içtiğim bir dönem hiç olmamıştı.
müzik. o iyi,dursun köşede.
35. bu da ayrı bir sıkıntı.1,2...8,9,10 şimdilik bu kadar sayabildim saçımdaki akları.
okul,dersler...sıkıntı,buhran.
aldığım kilolarda gene hızlıca gidiverdi,avurtlarım gene çöktü. ama sanki en çok böyle seviyorum kendimi.
eski püskü bir kadife ceket satın aldım,bak bu iyi.
bir sigara daha ? neden olmasın.
özetle yılların boşvermişliğinin diyetini ödüyorum sanki.
gün gelecek ben, ben olabilecek miyim? işte budur bütün mesele.

Closing Time by Tom Waits


5 Nisan 2015 Pazar

Timbuktu,pera ve yağmur...


Dün günlerden cumaydı, yani benim izin günüm. İnternete girip vizyonda neler var, tiyatrolarda neler sahneleniyor bakacak vaktim yoktu. Zira ancak öğlen 12 gibi uyanmıştım.en doğru hareket beyoğlu’na inip orada bir yere kapağı atmaktı. Yapı kredi kültür merkezine girerdim önce,sonra bir iki kitapevini dolaşır,bir cafede kahvemi yudumlar. Bu arada istiklalde sinema afişlerine  göz atardım.


Hava müthiş soğuktu,yapı kredi kapalı gibiydi,kapısında Haldun Taner’in 100. Yılı yazılı bir afiş vardı ama…anlamadım işte.atlas ve Halep pasajının önüne gelince bir baktım Aaa! İstanbul film festivali başlamış,ne sevindim. Hemen bir kitapçık edinip en azından bugün bir iki film izlerim dedim ama kötü şans festival 4 nisanda başlıyormuş,Cuma 3 nisandı. Kitapçığında ilk kez paralı satıldığına şahit oldum. Derken bir acıkma baş gösterdi bünyede,kültürel açlığı tatmin edemeyince mideye vuruyor demek. Büyükparmakkapı sokağı dönünce eskiden bildiğim bir kebapçıda aldım soluğu. Hani kebapsever bir adam sayılmam ama ucuz burası yahu. Hem Amerikan menşeili bir fastfooda gitmekten daha yeğ bir davranış. Kahrolsun emperyalizm durumları. O soğuğa rağmen sigara içerim davasına mekanın dışındaki masaya oturdum çok geçmedi yanımdan ünlü bir popçu geçti,ismini çıkaramamıştım ama akşamı Beyaz’a konuk oldu,Berksan’mış efendim kendileri,nasıl bir isim lan bu. Kebabı beklerken aklıma geldi,Ferhan Şensoy’un kızları peradaki hayalet diye bir oyun sahneliyorlardı. Acaba bugün sahne alıyorlar mıydı. Akıllı telefonum yok ki girip internete bakayım,salak benimkisi efenim. Ama akıl vermiş Allah,hemen böyle bir telefonu olan kuzenimi arayıp,bi bak bakayım dedim.cık o da cumartesi günüymüş. İyice sinirip bozuldu,o sinirle kebabı lüp diye mideme indirmişim. Kalkıp dolandım kelepir kitabevine girecektim,ne olduysa girmedim. Sinemalara baktım bir şey yok,sonra Yeşilçam sinemasında timbuktu’yu gördüm,görmez olaydım. Yok yabancı dilde en iyi fil oscarına adaymış,yok bağımsız filmmiş falan, fasa fisoymuş vallahi. Yeşilçam sinemasını bulamadım başında,meğerse eski müdavimim Dorock barın bitişiğindeymiş. Anlatayım.bodrum katında minicik bir yer,içeride büfenin önünde bir adam vardı,bietmi alcaksınız dedi,hı dedim.öğrenci mi dedi hıı hı dedim. Açtı yazarkasayı bir bilet uzattı.yirmi lira para üstünü bozamadı. İçeride bir bu herif bir ben,bir de sekseninde bir amca. 4 sandalye iki masa. Tavanlarda film afişleri.duvarda iki ayna ama nostaljik çerçeveli,neden bilmem o aynada kendi aksimi görmek için aynanın önüne geçtim. Bu acayip yerde belki yansımamda olmayabilirdi belki, di mi efendim. Beşe on var filmin başlamasına on Dakka var ve tek izleyici benim. Derken ellisinde bir kadın geldi,onunda parayı bozamadı. Derken aynı yaşlarda bir adam geldi onunda. En son bir çift geldi,çiçeği burnunda olacaklar ki fazla sarmaş dolaşlar.muhtemelen içeride oynaşmayı düşünüyorlar gibi geldi. Neden sonra ellisindeki kadın kapısında aktiristler yazan tuvalete doğru seğirtti. Aktörlere biz giriyoruz demek ki,bu espriyi ilk pera sinemasında görmüştüm.erkek tuvaletinde James dean kadında mariyn Monroe vardı. Sonra hep birlikte salondan içeri girdik. Eh zaten en fazla onbeş kişiyi daha alabirmiş salon,ki evimin salonu daha büyük olabilir vallahi.  Şu sevgililerin en arkaya geçmelerini umuyordum ama en öne yerleştiler.ben en arkaya yayıldım,diğerleride sağa sola işte. Film bir Afrika ülkesinde şeriat hukukunu anlatıyor özetle,recm,kırbaç,cihat falan işte. Üstelik hiçbir alt metni yok. Persepolis’e yanaşamaz dahi. Birdman’dan sonra bir fiyasko daha özetle. Keşke “kocan kadar konuş” isimli yerli komediye gitseydim. Ama entelektüeliz ya,yakışır mı bize.ulan levent.yok aga bundan sonra eğlencel,k filmlere gidicem. Zaten bir izin günüm var,o da hiç olup gidiyor.aslında filmi yarıda bırakacaktım da, belki antraktta ilginç sohbet falan çıkar bu gruptan umuduyla durdum,ama arada verilmedi iyimi. Film bitti dışarı çıktık, dışarıda felaket bir yağmur ve rüzgar. Beş liraya satılan şemsiyeler az ilerde dağılıyorlar. Soğuğu ve yağmuru fena yedim. Akşamı bizim Gaziosmanpaşa sahnesinde hıdrellez isimli oyun sahneleniyordu ama 2 saat 50 dakika.yani gece 12 gibi bitiyor.cık,olmaz . akşam ulusal kanalda çok sevdiğim Mehmet mutlunun kral çıplak programı var ve konuğu gene çok sevdiğim metin feyzioğlu. Eve dönmem tam tamına iki saat sürdü. Normal şartlarda 45 dakika be. Ben böyle trafiğin ta içine edeyim. Özet; şu anda gribim efenim ve tek izin günüm gene heba oldu. İyi  hafta sonları, umarım benimkinin aksine sizin iyi geçer.

2 Nisan 2015 Perşembe

eski tas: EN RACHÂCHANT: PİLLİ EĞİTİM

eski tas: EN RACHÂCHANT: PİLLİ EĞİTİM: Defterin bir çok sayfasını koparmışlar, Örtünemez artık virgül bazı sayfalarla, Kış gelir, virgül üşür, Kış insanı üşütür, Üşe...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...