31 Mayıs 2014 Cumartesi

Kendini bil !



Dün gece televizyonda tesadüfen Matrix Revolution’a rastladım. Hep derim yine tekrarlayım: Matrix’in ilki bir şaheserdir, diğerleri ise safsata. Her neyse bizim Neo abi yine kahinin mutfağındaydı ve gene kahin ona kapısının üzerindeki Latince yazılmış(Yunancamıydı lan?)deyişi gösteriyordu.Bir sonraki sekansı izlemeden kapadım.

Bugün metroda giderken benlik üzerine okuduğum metinde ise; şimdi elinize bir kağıt kalem alın,kağıdın sol tarafına 1’den 20’ye kadar olan rakamları yazın ve sonra yanına “ben” diye başlayarak  ben kimim sorusuna yirmi farklı yanıt verin diyordu. Hatırlayacağınız üzere Filmde o kapının üzerindeki yazı Sokrates’in ünlü sözü “kendini bil”dir. Cebimdeki not defterini çıkarıp bu zor işe koyulmaya karar verdim zira bu sıcakta ve üstüne kliması bozuk bu tramvayda yolculuk çekilecek gibi değildi. Eh ! mâlum büyükşehir çalışıyor sloganları kentin her yanını boşuna kuşatmıyor! Ne yalan söyleyim daha üçüncü maddeden sonra fena terlemeye başladım ki bu sıcaktan değildi. Sözü uzatmadan işte liste : 1.ben leventim 2.ben bir insanım 3.ben benim 4.ben iyi biriyim. 5. Ben bilgiliyim 6.ben akılıyım 7. Ben duyarlıyım. 8. Ben entelektüelim.9. ben hiçim. 10. Ben varım.11. ben varlığım. 12.ben karamsarım. 13. Ben idealistim. 14. Ben okurum. 15. Ben yazarım. 16. Ben düşünen bir canlıyım. 17. Ben sen değilim. 18. Ben bir bağımlıyım (sigara) 19. Ben uzunum. 20. Ben kimim ?

Liste bittiğinde üç istasyon geride kalmıştı. Bu sırada karşımda oturan kadın kalkmış, yerine saçları horoz ibiği gibi dikik bıyıkları yeni terlemiş bir ergen gerisi oturmuştu. Şehrin varoşuna doğru birlikte metroda ilerlerken kulağına taktığı mp3’ten Bebekte üç tur atarım olmadı bir de sinema yaparım şarkısı yankılanıyordu. Benim kulaklığımdan ses asla dışarı çıkmaz nasıl beceriyorlar bunu ? Üzerindeki Metalica tişörtü ise beni iyice dumura sürüklemişti, ne alaka ? benzer listeyi bu gence yaptırsam ne yazardı bilmem ama ben 17. Maddeyi ona bakarak yazdığımı itiraf ediyorum. Aslında yazının uzamayacağını bilsem içinde bulunduğum vagondaki herkes için söyleyebilirdim bunu. “Ben kim miyim, siz değilim.” Zamanında faceden bir kızın duvarından arakladığım şu yazı gibi,beni ne güzel tanımlıyordu sanki. Sahiplenivermiştim hemen: “ onların yaşadığı gibi yaşamıyorum, onların sevdiği gibi sevmiyorum, onların düşündüğü gibi düşünmüyorum, onların inandığı gibi inanmıyorum ama tıpkı onların öldüğü gibi öleceğim.” Yaklaşık böyle bir sözdü işte.


Şöyle devam ediyordu soru, şimdide bu listede sizi en çok tanımlayan madde hangisi? Hmm…! 9 ve 10. Madde arasında gelgit yaşamakla birlikte aklıma geldi de nasıl bir insansın sen diye sorduklarında cevabım kısaca hep iyi olmuştu. Yani dördüncü madde, ben iyi bir insanım. Gerçi kime sorsanız kendisini iyi olarak addeder. Kitabın sormadığı ama benim sorguladığım şeyler oldu sonrasında, listeye mesela neden sosyalist olduğumu iliştirmemiştim. Şu idealist kısmına gelince de ancak Oblomov kadar idealistim ben kimi kandırıyorum ki. Oysa otuz yıla yakındır kendince ama sürekli çizen biri olarak neden okur yazar olduğumu yazmışımda ben bir çizerim demedim. Ben uzunum. Bu ne ya… :) yazacak şey bulmakta çok zorlanmışım. Çizmek dedim de aslında ben kimim sorusunda çuvallamışsam da şu yukarıdaki adam benim bunu biliyorum. Şu mim midir nedir, bence sizde yapın böyle bir liste ister bir müsvedde kağıdına ister bloğunuza, faydası oluyor sanki. Yalnız dürüst olun ve kim olmak istediğinizi veya başkalarının sizi nasıl gördüğünü değil kim olduğunuzu geçin kağıda. Şimdi de Yaramaz Harry'ye bakalım kimdir o?

DECONSTRUCTİNG HARRY


Şekspirin bile bir dönem yaşadığı şey kaçınılmaz olarak Harry’nin de başına gelir; yazma kısırlığı çekmektedir. Bunun sebebi ise yazdıklarının hatrı sayılır kısmı kendi yaşamından kesitlerdir. Üstelik bunu saklamak için pek çabada harcamaz. Misal seviştiği kadının ismini jane’den janet’e dönüştürür. Normalde  küçük olan göğüslerini romanında kocaman diye betimler. Orta yaşın sonlarında ve normalde kadınlarla trafiği fazla olan yazarın (aslında kadınlar hayatının eksenidir demek daha doğru) artık elinde sadece süregelen varoluş sorunu ve her daim dalgasını geçtiği Yahudiliğinden başka bir şey kalmamıştır. Birlikte olduğu son kadın ise Harry’nin hiç haz etmediği yazar arkadaşı Larry ile evlilik kararı aldığını açıklar.Meslektaşı Larry bir bakıma Harry’nin zıttıdır.
Larry: - ikimizde Kafka olmak istedik sen daha fazla yaklaştın.
Harry: - Evet ben böcek oldum.
Harry zamanında atıldığı okul tarafından ödüle layık görülür. (Dekanın karısıyla ilişkiye girmiştir)Ancak bu yalnız adamın yanında götürebileceği kimse kalmadığından sonunda bir hayat kadınını kendisiyle gitmeye ikna eder. Ardından bu yolculuğa sağlık problemleri çeken eski bir dostu ve ilkokula giden oğlu da dahil olur.Yolculuk esnasında birazda kullandığı antidepresanların etkisi diyelim yazdığı karakterlerin vücut bulmuş halleriyle karşılaşır. Bu bir bakıma kendini sorgulayışı da olacaktır. Film onlarca altı çizilesi müthiş komik, zeka fışkıran espriler ve göndermelerle doluydu aklımda kalanların bazıları:


Bu cehennem sahnesi harikadır. her katta kimlerin ineneceği anons edilir. yazarların ve politikacıların seri katillerin bile altında en alt  katta anons edilmesi. Sonra cehenneme girdiğinde yolda bir zebanin arkasından tırpanı ile dürtüklenen perişan bir adama rastlar ve hemen sorar: " hey sen n'aptın ki ?" adam : aliminyum kaplamayı icat ettim. Harry ooh anlıyorum diyerek durumu makul bulur. Öf! mimari açıdan ne büyük taşlamadır bu ve hemfikirim.

-Fahişelerle takılmayı yeğliyorum,Proust yada sinema hakkında konuşman gerekmiyor.

-Tanrının varlığından emin değiliz ama kadınlar vardır;hayal ürünü bir cennette değil,burada,dünyada. Ve … ve bazıları Victoria secret’ten alışveriş yapar.

-Bilim iyidir, Papa ile klima arasında kalsam tercihim klima olur.

Off... Daha çokça diyalog var ama aklımda kalanlar ne yazık ki sadece bunlar.Siz iyisi mi filmi izleyin. Bence Allen'in en iyi filmlerinden birisi. Pek bilen yok aslında ama... yahu hatta en iyi kotardığı iş bu diyebilirim. İyi seyirler...

Not: Ben youtube'a erişemedim umarım paylaştığım doğru videodur.



10 Mayıs 2014 Cumartesi

ABD Ulusal Film Arşivi


Geçen “Büyük Risk” isimli yarışmada denk geldim Cohen kardeşlerin elinden çıkma bir kült film olan Fargo’yu soruyorlardı. Ek olarak ABD Ulusal Film Arşivine muhafaza edilmek üzere kaldırıldığı bilgisini vermişlerdi. “ABD Ulusal film Arşivi…” varlığını yıllar önce duymuş ama o zamanlar gugul falan olmadığından araştırma imkanını bulamamıştım. Bir filmin buraya kaldırılması için öncelikli şart üzerinden on yıl geçmesiymiş. Fargo vakit kaybetmeden listeye giren en erken yapımlarından biri. Doğru bir karar , heyet de bende olsaydım müspet oy verirdim. Üstat Scorsese’nin Godfellas ve Racing Bull’da aynı şekilde ve bir animasyon olan Oyuncak Hikâyesi. En eski film ise 1894 yılına ait,kulak aşinalığım bile olmayan bir film.Kendine ancak 94’te yer bulmuş.

Listede diğer gözüme çarpan unutulmaz filmler ise :

12 kızgın adam (henri fonda döktürür bu filmde)

2001 bir uzay destanı ( bilimkurgunun enikonu düzgün başyapıtı)

Afrika Kraliçesi  (şaşırdım zira Bogart’ın külliyatı içinde listenin sonundadır nazarımda. Allah’tan aşağılarda Malta Şahini ve Casablanca’yı gördüm de içim rahatladı.)

Allien (Sigourney Weaver’ın başarısıdır tüm seri. Kaç? beş tane varmıydı ?)

Annie Hall ( woody woody woody…)

İşte daha Geleceğe dönüşten tutunda Bonnie ve Clyde’ına ordan vurun da Kwai köprüsü’ne ChinaTown’dan  Spielberg’in Üçincü Türden yakınlaşmalarına kadar uzayıp gidiyor liste. ( bir ara Spielberg dosyası açmalı Levo)

Vallah bir dostumla arada İMDB’yi açıp ilk 100 500 filme bakar üzerine uzun geyikler yapar aslında bir nevi geçmişi de yad ederiz. Konu dallanıp budaklanır gider. Bu listeyi tekrar hatırladığım iyi oldu, merak edenler için işte link :  ABD Ulusal Film Arşivi

Şimdide İMDB Top 10’ bakalım. Burada işler değişik puanlar sayfanın üyeleri tarafından veriliyor sanırım. Belki ayrıca izlenme oranları falan gibi değişkenlerde vardır emin değilim. Listenin başını uzun zamandır Esaretin bedeli çekiyor. Benim esaret-özgürlük teması falan denince aklıma hep Kelebek filmi gelir;bu bağlamda liste başı olabilirdi bence. Ardından Baba 1 ve 2 geliyor kullanıcıların çoğunluk Amerikalı olmasına bağlıyorum bunu. Dördüncü sırada 2008 yapımı Batman ve Beşinci sırada Tarantino’nun harika filmi Ucuz Roman geliyor. Hemen ardından iyi kötü çirkin, schindeler’in listesi ve 12 kızgın adam takip ediyor.Sıradaki anlam veremediğim yüzüklerin efendisi ve 10. sırada ki hakikaten on numaradır bu film. Dövüş kulübü var. Özetle bir iki film hariç bu sıralamada fena değil yahu. Konu sinema ya kimseyi bulamayınca kendi kendime geyik yapar gibi oldum biraz :) İsteyen baksın etsin işte, belki aradan bir film cımbızlayıp izlerseniz bu gece. Bye bye…

9 Mayıs 2014 Cuma

Çanakkale Olmasaydı... O Olmasaydı...

Önünüzdeki yaklaşık üç buçuk saati bundan daha faydalı bir şekilde geçirebileceğinizi sanmıyorum... Youtube'a erişme imkanınız varsa kaçırmayın derim.



6 Mayıs 2014 Salı

you talkin' to me ?


(05.01.2014 tarihli yazı )
(not: renkli yazılar linkli biliyorsunuz değil mi ?Finaller bitsin periyodik olarak yazmaya çalışacağım, şimdilik taslaklardan ...)

Geçen nerde okumuştum “canlı yazmak”… Sanırım kastedilen, öylece klavyenin başına geçip akışına bırakmak. Zaten çoğumuz böyle yapmıyor muyuz? Neyse efenim, işte öylesine oturdum laptopun başına. Bir ara yaklaşık iki üç hafta önce metroda yaşadıklarımı yazacağım.  Onu biraz özenerek anlatacak gibiyim,o yüzden demlensin az. Lakin Subway Stories filmini izlerseniz daha âlâ olur derim ben. Şimdi ise ne yazsam… hmm! Hepimizi boğan gündemden bahsetmenin âlemi yok sanırım. Ha! Buldum. Dün gece sığınmak için zap yaparken Charlie Rose’a denk geldim. Hiç haz etmem heriften ve programından. Lakin konukları Martin Scorsese ile Dicaprio’ydu. Martin’e teşekkür borçluyum, sinemanın en iyi beş yönetmeninden biridir bence.

 Oscar’ın politikası çok değişkenlidir. Bazılarına daha kariyerinin ilk yıllarında heykelciği verirler ki şevke gelsin de bize daha iyi işler versin diye. Bazılarına ise ömrünün son anına dek bunu yaşatmazlar, hırslansın ya da götü kalkmasın diye(hiç kusura bakmayın bizim köyde göte göt derler. bkz: Can Yücel) ve böylece hep en iyiyi yapmaya devam etsin gibisinden. Bazen de şans bu ya, tam heykelciği alacağın sene öyle bir iş çıkar ki seni bir sonraki yıla atarlar ve sonraki yıla ve sonraki yıla… Martin Scorsese ikinci gruba dâhil olanlardan, bazen de üçüncü.

Lise 1 sanırım sene 94, okulun yanında açılan videocuya gidiyorum. İçeride baba oğul çalışıyorlar, biraz Amerikanvari adamlar ve aksanları var. Sanki uzun yıllar yurtdışında kalmışlar gibi. Sinemadan müthiş anlıyorlar. Ve bendenizi pek seviyorlar, bu velet baya baya altta kalmıyor onlarla muhabbette. Her okul çıkışı gidip uzun geyikler yapıyoruz. Bazen tartışıyoruz falan. Arada baba, ben Paramount’tayken falan diyor. Parada yok ya bende, kedinin kasabın ciğerlerini kesmesi gibi filmler afişlere falan bakıp kültürel açlığımı gideriyorum bir yandan. Emir Kustrica’nın Underground’u en üst rafta, üç cd. Gözüm hep onda. Alacağım bir gün. Ve alıyorum da günün birinde. Baba zor veriyor filmi, hak etmeyen birine satmazdım bunu diyor. Birazda Boşnak kökenli oluşu filmle arasında özel bir bağ oluşturmuş. Neyse efenim bir okul çıkışı gene uğruyorum. Harçlıklar birikmiş. Baba diyorum, bana öyle bir film ver ki, eskilerden olsun, hani yeterince değeri anlaşılamamış, yönetmeni Oscarı tatmamış ama sağlam bir film . Tezgâhın altına eğiliyor, beş dakika aranıyor falan ve pat, önüme Taxi driver’ı atıyor. Waow! İşte böyle başlıyor Scorsese’ye hayranlığım.

Dün gece Charlie Rose’da öyle heyecanlıydı ki. Rahat yetmiş olmuştur fakat sanki benden çok daha gençti. Kafasında daha binlerce proje, hayal var. Bu yeni dijital teknolojide çok heyecanlandırmış onu,kullanmadan ölmek istemiyor gibiydi. Espritüel ve oldukça neşeliydi. Giderekte tipi Woody Allen’a benzemeye başlamış. Sanki çift yumurta ikizi gibi olmuşlar. Dicaprio’yu da severim. O da seviyor olacak ki, son on yıldır Deniro’nun yerine onu kullanıyor filmlerinde. He tabii Deniro’nun yaşı da bunda büyük etken. Arada bir araya gelip film falan izliyorlarmış, dostlukları da var sanırım. Dicaprio geçen evine gelip şöyle demiş: "hey Tarkovski diye biri var duydun mu, şey filmini izledim şey…” Scorsese ve Rose haklı olarak gülüyorlar. Solaris’ten mi bahsediyorsun. Evet,evet demiş… Tarkovski’yi bilmemek mümkün mü Dicaprio, hele Solarisi? İlahi :)))Başka yerde sorsan döverler adamı inan. Neyse efenim işte bizim Scorsese’yi sen Mean street’te, Taxi Driver’da, Racing Bull’da, Goodfellas’ta falan ve daha onlarca filmde görmezden gel Departed’da en iyi yönetmen Oscar’ını ver. Neyse, bari ölmeden aklına geldi ya Oscar amcanın, bu da bir şey. Sahi, Raging Bull deyince aklıma geldi. Bizim Sly ve Deniro bir boks filminde bir araya gelmişler. Düşünebiliyor musunuz :) Bir nevi Rocky ve Raging Bull’un kapışması olacak gibi sanki :) Neyse iyi laf salatası yaptık, okuyana özür. Ama kafanızı dağıtmadım mı en azından, benim dağıldı vallah :) hadi herkese Happy Christmas… :)))


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...