19 Ocak 2018 Cuma

Dış mekandan sevgilerle :)


Merhabalar :) Bu yazıyı hani müziklerini benim yapacağım cafe de Marjin'de yazıyorum. ( minik sır : hala listeyi teslim etmedim,zira mükemmel olsun diye bekliyorum) Bu arada ilk kez, hedeflediğim üzere nihayet satın aldığım notebook'umla bir dış mekan da yazıyorum,bir getirisi olup olmayacağını göreceğiz. Gene de mekan da çalan müzikler dinlenesi, şu an Şebo ve Teoman'dan aşk kırıntıları çalıyor(lovely). 

Günlerden Cuma, vaad ettiğim üzere ben de artık Buket gibi cumaları şükür yazısı yazacağım.Öncelikle, yıllardır sadece hafta içi izin kullanabilen bir sektör de çalışıyorum.İzin günlerimi Cuma olarak seçmekle ne doğru bir iş yaptığım için Tanrı'ya şükrediyorum.Cuma günü vizyona girer yeni filmler,cuma akşamları mekanlar daha bir hoş,canlıdır.Öyle ya çoğu insan için hafta sona ermiş ve iki günlük bir izin onları beklemektedir.Onların neşesi bana da sirayet ediyor.Televizyon başında geçireceksem zamanı şayet, cuma günü programlar bile daha keyiflidir.Ya bana öyle geliyor :)

Gene koca bir hafta işim de olsun,özel hayatım da olsun sorunsuz, nispeten huzurlu bir haftayı geride bıraktım şükürler olsun.

Benim ve sevdiklerimin sağlıkları yerinde şükürler olsun.

Çalışıyor ve karşılığında arzu ettiğim kitapları alıp okuyabiliyor,istediğim filme gidebiliiyor,ötesi sevdiğim insanları hatta bazen hiç tanımadıklarımı küçük hediyelerle mutlu edebiliyorum.Önceleri yapamıyordum zira,buna da şükürler olsun.

Sevgili anneciğim,sağlıklı ve huzurlu binlerce şükürler olsun. Ailemin diğer fertleri de öyle.

Büyük yeğenim erasmus vesilesiyle Polonya'da ve paylaşımlarından görüyorum ki neredeyse tüm avrupayı dolaşıyor.Oldukça mutlu ve sağlıklı. Tanrı'ya ona böyle bir imkan sunduğu için şükürler ediyorum. Bizim yerimize gezip tozuyor,ona arkadaşlarına ülkemizi ve hemen her şeyi borçlu olduğumuz Atatürk'ü doğru bir şekilde anlatması sözünü istemiştim.Yapıyormuş,şükürler olsun.

Takipçisi olduğum blogger'lar da okuduğum kadarıyla iyiler,buna da şükürler olsun.

Kim bilir daha şükredecek neler vardır ama bir cafe de fazla adapte olamadım dürüst olmak gerekirse. Ama en önemlisi yaşıyoruz yahu,bundan daha büyük şükür vesilesi olur mu hiç. Akşamları rahat bir vicdanla kafamı koyuyorum yastığa daha ne olsun ha dostlar ?Şükürler olsun...


Gelelim sinemaya,son zamanlar da eskisinden daha çok film izliyorum,vallahi sizler için :)daha ziyade konusu uzay da geçen filmler izliyorum. Yukarıda ki yazımla çelişecek farkındayım ama sanıyorum,aslında umuyorum evren de bizden farklı canlı formları ile yolumuz kesişirse uğruna savaş verdiğimiz bir çok şey anlamını yitirecek ve daha güzel bir yaşama kucak açacağız. 
2001 bir uzay macerası tüm zamanların en iyi bilim kurgu filmiydi kanımca,ve nihayet yıllar sonra interstellar filmi bu ünvanı elinden aldı. Arrival ve Mars'lı da kaliteli yapımlar. İmdb'yi açıyor,guguldan forumlara girip bana referans olmalarını bekliyorum. Lakin ne imdb puanları ne de forumlar,sözlükler falan pek isabetli değiller. 
Örnekse dün gece izlediğim "yarının sınırında" isimli film. Görsel bir şölenden başka hiç bir şey vaad etmiyor,aldığı puansa dudak uçuklatıcı. Gene de izlenebilir,lakin kimse bir üçüncü türden yakınlaşmalar,interstellar felsefesi falan beklemesin filmden.  Üçüncü türden demişken yıllar önce izlediğim bu spielberg dehasını belki bu akşam yeniden izlemeliyim. Üzerine de belki silver lining playbooks.

Neyse,şimdilik bu kadar işte. Keyifli huzurlu bir hafta bulsun sizi,hepimizi. Sevgiler...  :)



15 Ocak 2018 Pazartesi

Passengers ( hepimiz bir şekilde yolcuyuz)


Dikkat : Bu yazı ağır votka eşliğinde yazılmaktadır.

Zaman ve mekan sorunsalı. Fiziğe girip kafanızı bulandırmak istemem, lakin bilen bilir ki ikisini birbirinden ayrı düşünmek imkansızdır.

Woody Allen, bir yönetmen,bir aktör ama bence daha ziyade bir filozof.Ustanın geçen yıl Midnight in Paris isimli filmini izlemiş , pek bir beğenmiş ve hatırlıyorum,burada da yazmıştım. Çokça şey anlatmasına rağmen filmin asıl mottosu şuydu: yaşadığınız anın kıymetini bilin. ve çok sevgili Levent Kırca ölümünden bir kaç gün önce bizlere bir mektup yazmış ve bu filmden örnekler vermişti :

1974'de TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana baya bir zamanınızı aldım. 41 yıl… Teşekkür ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için.

Hayatımda sayısız ödül aldım. Renk renk, biçim biçim. Altından olup da bir şey ifade etmeyeni de var, tenekeden olup da paha biçilmezi de. Aldığım ilk bir kaç ödülü çalışma masamın üstüne koydum. Çalışacak yer kalmayınca camlı bir dolaba koydum. Dolap isyan edince odamı onlara tahsis ettim. Evi istila ettiklerinde ise sokakta kaldım.

Arada bir onları ziyaret ettiğimde hiç dertleri olmadığını gördüm. Üzerlerindeki toza rağmen şikayet edeni yoktu. Hepsi yerini biliyordu. Birbirlerine saygılılardı. Hiç kavga etmediler. Birbirlerini yemediler. Bir arada mutlu mesut geçindiler.  Altından da olsalar, tenekeden de olsalar, hepsi birer ödüldü. Hepsi eşitti.

İki kardeş bir çorap yüzünden kavga edebilirler. Ama komşunun çocuğu sorun çıkardığında iki kardeş birlik olur. Ev sahibi ile kiracı arasında problem olduğunda, bina yıkılacaksa birlik olurlar. O öbürünün tepesinden halı sarkıttığında kavga eden komşular, mahalle maçlarında birlik olur. Hacısı, ateisti takımı gol attığında sarılır, ağlarlar. Düşman ülke sana savaş açtığında ülke birlik olur.
Toprağım dediğin adamın her işine koşarsın. Memlekette yüzünü bile görmek istemediğin, başka şehirde canın, memleketlin olur. Toprak aynı toprak, biraz tozlu, biraz killi. Su aynı su, biraz berrak, biraz kireçli. İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?

Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötülükler çoğaldıkça kanıksanır.

Geçmişlerimiz ve benim jenerasyonumdaki insanlar için, eskiler her zaman daha güzel gelmiştir insana. Daha sağlıklı, daha diri, daha dertsiz gelmiştir. Daha adaletli, daha umutlu gelmiştir.

Eski zamanlar; ‘'Ah o eski zamanlardır''..

Bu mektubumu sizlere ülkemizin değerli bir film festivali olan,  5. Bodrum Film Festivali vesilesiyle yazıyorum. O yüzden benim için yeri çok ayrı olan bir yönetmenden alıntı yapmakta sakınca görmüyorum. Woody Allen’ın Midnight in Paris filminde zaman atlamaları vardır. Film günümüzde başlar, basit ama fantastik bir yöntemle sürekli geçmişe gider. Filmde o geçmiş dönemler içerisinde Ernest Hemingway, Dali, Picasso, T.S. Elliot, Edgar Dega, Luis Bunuel gibi önemi tartışılmaz insanlara rastlarız. Hepsi, hangi dönemde yaşıyor olurlarsa olsun, kendi geçmişlerinin her zaman daha iyi olduğunu ve ona özlem duyduklarını belirtirler. Hepsinin ağzından ‘'Ahh, o eski zamanlar'' cümlesini bir kez duyarız. Filmin ana önermesi ise sonunda en güzel ânın, içinde bulunduğun, yaşadığın an olduğunu belirtir.

Yaşadığımız şuan..

Şuan.. Elinizden yaşam boyu onur ödülünü alıyorum. Ödül vermek onore etmektir. Almaksa onore olmak. Düşünüp, cesaret edip, bir şeyi hayata geçirdiğinizde, birileri için değer görüyorsa, sizi ödüllendirirler. Bunun karşılığı maddi karşılığından büyüktür. O işiniz için ödül alırsınız. Yaşam boyu onur ödülü ise, yaşamda yaptıklarınızın, varlığınızın ya da amacınızın top yekün mükafatlandırılması gibidir. Bu ödülün anlamı benim için çok büyük.

Bu ödülü de eve götüreceğim. Ama diğer ödüllerin arasında baş köşeye koymayacağım. Ödülsen ödüllüğünü bil. Diğerleri neredeyse oraya, yanlarına koyacağım. O da onlarla birlikte tozlanacak. Onlardan biri olacak. Yaşam boyu onur ödülü de olsan, Cumhuriyet altını da olsan, kimseye ayrı gayrı yapamam.  Diğerleri tozlu raflarda dururken, sana saray şeklinde dolap yapmayacağım. Çünkü ödül de olsan, sana hak ettiğin anlamı veren içinde bulunduğu dolabın büyüklüğü ya da şekli değil, bizim sana verdiğimiz değerdir.

İster misin şimdi böyle dedim diye, bu ödül beni mahkemeye versin?

Güzel şeyler paylaşabildiysek sizinle, ne mutlu bana. Benim jenerasyonumda bir insan çabalarının meyvesini görememe durumuna mı üzülmeli, yoksa daha kötülerini yaşamayacak olduğu için teselli mi bulmalı şuan bilemiyorum.

Yine Woody Allen, ‘'Bir yönetmenin en büyük hatası, bu kötü senaryoyu çekerek adam ederim demesidir'' der. Siz de yönetmensiniz. Ailenizi yöneten, işinizi yöneten.. Etrafınızı yöneten. ‘'Şu an'’, yöneten. Birlik verip bu senaryoyu değiştirin ki, filminiz de iyi olsun.

Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk'le kalın, Cumhuriyetle kalın, hoşça kalın!!

Evet,anladığınız üzere filmedeki karakter geçmişe aşıktır,bir şekilde bunu başardığında görür ki geçmişteki kişi de kendinden önceki yüzyıla aşıktır,bu böyle sürer gier.
Passengers, dün gece izlediğim güzel bir bilim kurgu. Jennifer Lawrence'in güzelliği ile ayrı bir güzel olan film. (Spoiler denen saçmalığa takıyorsanız burada okumayı kesin)

Yakın gelecekte insanoğlu uzay da bir takım gezegenler de koloniler kurmayı başarmış ve isteyenlere oraya seyahatler düzenlemeye başlamıştır. Yaşadığı anı veya mekanı beğenmeyenler,bir şekilde bu gezegen de aradığını bulamayanlar, buralara temelli yolculuğa çıkarlar. Kimisi ise şöyle bir bakıp geri dönecektir.( jennifer Lawrence) gibi. Diyelim gidip bir bakıp dünyaya geri döndünüz aradan yüzyıllar geçmiş olacaktır. Yani özetle çok radikal bir karar. Öyle ya ailenizi tüm sevdiklerinizi bırakıp çekip gitmek. 

yolculuk boyunca yolcular bir fanusta dünya zamanıyla 90 yıl sonra uyandırılmak üzere bir fanusta donduralacaktır. Lakin bir aksilik olur ve bir hata sonucu daha yolculuğa 85 yıl var iken bir yolcu uyanır. koca bir gemi de tek başına,ömür boyu sürecek bir yolculuk. İnsan delirebilir. İşte esas oğlan bu nokta da hayati bir karar vermek zorunda kalacaktır. Bu verdiği kararı siz de empati yapıp film boyunca hatta sonrasında bile sorgulayacaksınız. Lakin özetle Woody Allen'a, Levent Kırca'ya falan bağlamamın sebebi bu. Filmin önermesi şudur: ne zamanın ne de mekanın bir önemi vardır. Yeter ki insan yaşamayı bilsin. Sevgiler....


12 Ocak 2018 Cuma

Günlerden o gün


bir iki üç dört beş altı yedi sekiz dokuz on onbir oniki onüç ondört onbeş onaltı onyedi onsekiz ondokuz yirmi yirmibir yirmiki yirmiüç yirmidört yirmibeş yirmialtı yirmiyedi yirmisekiz yirmidokuz üffff! otuz otuzbir otuziki otuzüç otuzdört otuzbeş otuzaltı otuzyedi ve otuz sekiz. On'a kadar sayabildiğim o günü anımsıyorum da, ne büyük bir zaferdi benim için. Daha fazlası olduğunu biliyordum elbette ama, tahayyül edebilmek bile zordu. Doğrusu korkunç.Hani, bazen evrenin büyüklüğünü falan anlamaya çalışır ve garip bir ürperti kaplar ya içimizi, işte öyleydi. Şimdi ise dile kolay, gün itibariyle artık tam otuzsekiz yaşındayım sayın okur. Nelere şahit olmadı ki bu ömür...

Evet,doğum günü bahsini daha fazla uzatmadan yazıya döneyim diyorum.Ancak gene plansız bir şekilde geçtim klavyenin başına. İyisi mi, bu yıl bloğumun seyredeceği rotayı sizlerle paylaşayım. Birincisi: her haftanın belirli bir günün de sektirmeden yazmayı planlıyorum, sanıyorum o gün Cuma olacak. Becerebilirsem hafta da iki yazı da olabilir. Konseptim gene aynı kalacak.Yalnız ek olarak, gazete ve dergilerden gündeme dair bazı köşe yazılarını altına yorumumla beraber paylaşacak sizlerin de fikirlerinizi beyan etmenizi bekleyeceğim ya da en azından bir farkındalık yaratırım umudundayım. ( o linklere asla tıklanmayacağını biliyor olsam da yapacağım bunu )Bilmem fark ettiniz mi ? Sayfanın hemen sağında, artık instagram hesabımdan paylaşımlarım bir slayt olarak akıyor, orası da benim için özel bir mecra olmaya başladı artık. Arzu eden takip edebilir veya yandaki eklentiden bunları da izleyebilir. Ha unutmadan, artık google plus hesabım da var. O da sol üst köşede, isteyen oradan da takip edebilir. Ya şu reklam var ya ( bi tıklayın be :) ) ha işte hemen onun altında ;) Ve son olarak, artık yazılarımı sesli olarak paylaşmayı düşünüyorum. Eğer özel bir tehçizat gerektirmiyorsa ilk olarak bu yazıyla hemen başlayabilirim. Bu sonuncusunu sizlere de tavsiye ederim. Böylece okumak isteyen görme engelli arkadaşlar varsa onlar da istifade edebilir kanısındayım. 

Bunların haricinde sizin de sayfamla ilgili şikayet veya dilekleriniz varsa dürüstçe söyleminizi rica ediyorum. Mesela Sibelynka sinema hakkında yazılarımı daha sık görmek istediğini kaç oldu yineliyor. Daha göstermemiş olsam da emin ol sibelynka yakında sıkça bu tarz yazılar okuyacaksın;) Ne bileyim belki yazı karakteri,boyutu veya arka planım falan da rahatsız ediyor, gözünüzü yoruyor olabilir. İşte aklınıza ne gelirse :) Ve son olarak, bu yazıyı okuyan yeni takipçi arkadaşlar. Eğer siz de bir blogger'sanız, bilin ki sayfanızı bulamıyoruz. Çoğul konuşuyorum, zira bundan bir çok blogger şikayetçi. Alta bir yorum atıp sayfanızın linkini paylaşabilirsiniz. Hani ben takip etmesem de bir başkasının ilgisini çeker kim bilir :) Gene çok imtina etmeden paylaştığım bir yazı oldu affedin. Sevgiler, iyi haftasonları...



7 Ocak 2018 Pazar

Geçip gitmiş günler gelin,rakı için sarhoş olun


Bir yıl daha sona erdi... Geçen yılı düşünüyorum da benim için sayıdan başka bir şey ifade etmiyor. Gerçi tersi olsa ne olurdu ki ? Ne yaşandıysa geçmişte kaldı gitti işte. Şimdi ise yeni bir yıl,yeni umutlar,hayaller ve saire... Umudum ise seneyi olabilecek en az zararla atlatmak, uzun zamandır böyle değil miyiz hepimiz ?

Sizlere bakıyorum da,hani takip ettiğim üç beş kişisiniz. Bazılarınız evlendi, kiminiz boşandı. Bir kaçınız ofisiniz de çalışmaya devam edip, arta kalan zamanlar da buraya bir şeyler yazmaya çalışıyorsunuz. Bazılarınızın çocukları evlendi, artık emekliliğin (ne kadar mümkünse) tadını çıkarmaya çalışıyor. Kiminiz taşrada bir okulda çocuklara eğitim verip, bahçesiyle uğraşıp kahvesi eşliğinde kitap okuyor. Kitap okumak, işte sanırım bu hepimizin ortak eylemi. Öyle ya,yaşamı çekilir kılan belki de yegane meşgale kitap okumak. Ha pardon unutmayalım, bir kaçınızın kitabı basıldı geçen yıl matbaa da. İşte paylaştığınız kadar bildiklerim bunlar. Buradan yola çıkarak diyebilirim ki sakin durağan tipleriz biz blogger'lar :)

Somut olarak ben neler yaptım peki, hmm bi düşünelim bakalım.Şükür,sağlıma kavuştum ve işime dönebildim tekrar.İlk kez İzmir'e gittim ve ilk kez sizlerden biriyle tanışma fırsatım oldu orada (momentos). Sürücü ehliyetı aldım geçen yıl.Ha ! nasıl unuttum yahu yirmi yıllık saçlarımı kestirdim ( ki iyi mi ettim emin değilim hala :) )Şu an yazmakta olduğum notbook'u aldım, evime internet bağlattım. Gene bol bol kafeler de kızlarla kesişmeye devam etmenin ötesine geçemezken,benim aksine geçen yıl balıklarım ha bire üremeye devam etti. İşte gerisi malum sayın okur, geri kalan zamanlarda sinemaya gidildi,kitaplar okundu falan. Maalesef geçen yıl,bir kez olsun tiyatroya gitmediğimi şimdi fark ediyorum. İşte bu yıl telafi etmem gereken önemli bir konu. Barış Özcan denen bir youtuber var,mutlaka takip edin bence. Onun 2018 için tasarladığı bir hedef zinciri var. Mutlaka buna tiyatroyu da dahil etmeli (kendime kişisel not )



Ortak eylemimiz kitap okumak demişken  üstat Fazıl Say senenin sonlarına doğru bir kitap yayımladı. " Akılla bir konuşmam oldu" Ne demişim instagram da bunun için :


(Bugün aramızdan ayrılışının 79.yılını yad ettiğimiz Atatürk'ün dediği üzere :" Sanatçı,toplumda uzun çalışma ve uğraşlardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır" Bu vatan bütün Dünya'nın tanıdığı iki sanatçı çıkarmayı başarmıştır yalnızca,biri Nazım diğeri de Fazıl Say. "Akılla Bir Konuşmam Oldu" kendisin de ifade ettiği gibi bir müzisyenin üretim sancılarını,ülkesine ve dünyaya bakışını,kaygılarını,hayallerini vs. anlatıyor. O halde bize de bu kitabı derhal okumak düşer. Teşekkürler Fazıl Say.)

Fazıl demişken, hayat arkadaşı Ece Dağıstan'ın Güvenç Dağüstün ile birlikte çıkardıkları Güz Şarkıları albümüne de bir göz atmanızı tavsiye ederim. D&R'da bu albümün satışta birinci sırada Fazıl'ın Nazım Oratoryosu'nun ise beşinci sırada oluşu ülkemiz adına umut verici bence.



Geçen senenin muhakemesini bu yılın planlarını yapmanın dışında an'a gelecek olursak. Fena halde yorgunum okur, öyle yorgunum ki yazamayışımın sebebi öncelerin aksine küskünlük,kapris falan değil bildiğiniz yorgunluk. Mental ve fiziksel yorgunluk, ve gene genelin aksine fiziki yorgunluk daha ağır basıyor son günlerde. Gerçi kışları böyle olurum ben. Uykum var hep, bu da her erkek gibi biraz ayı olduğumun göstergesi olsa gerek :) Neyse sütümü içer ve yatar ben. Sevgiler.... :)





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...