12 Eylül 2015 Cumartesi

dünden sonra yarından önce


Mevcudiyet nedenimdir belki de yazmak. Yazdıkça varoluşum pekişiyor gibi gelir hep. Güvenli, en güvenli sığınak gibi de gelir çokça. Laf aramızda çok da ihtiyacım vardır böyle bir yere. Zira tanıyabileceğiniz en korkak insanlardan biriyimdir ben. Odamda güvendeyim mesela, hele ki geceyse vakit ve ay pencereme dayandıysa. Müzik çalıyorsa bir yandan ve de derinden. İşte benim gibi bir korkağın eyleme geçebileceği yegâne fırsattır bu. Oturulur ve yazmaya başlanır, olmayan sevgiliye ilan-ı aşklar edilir zira bir sevgili olması etten ve kemikten çok tehlikeli ve belirsizdir. Güven zincirim kırılabilir. Ancak kelimelerle var olan bir sevgili en idealidir. Sonra siyasetten yazmaya başlarım, söverim alayına, hesap sorarım bir vatandaş olarak. Hani meydanlara falan çıkıp bağırmaktan daha kolay, yeğ bir durumdur. Sıra bana gelir sonra, en acımasız eleştiriyi kendime yaparım. Çok ama çok acımasızımdır. İşte bu cesaret ister sayın okur, zordur sağlam bir yüzleşme hem de fırsatını bulduğun her gecenin sabahında. Sonra sıra Tanrı’ya gelir, haciz bir kulu olarak soracak sorgulayacak öyle çok konu vardır ki. Bilirim duyuyordur beni ve kendi üslubuyla cevap veriyordur elbet. Buna hiç şüphem yok. Okurken uyuya kalanınız çoktur, emin olun yazarken uyuya kalmanın tadı bambaşkadır. Sabah yüzünüz defterin üzerine gömülü kalkarsınız, kalem yatağın bilmem neresindedir. Ne yazmışım ulan ben diye şöyle bir bakın, şaşar insan çoğu vakit.


Çok şey değişti 35 yılda, artık ben o ben değilim. Şimdilerde pek futbolla aram olmadığı halde, televizyonun saatini ayarlıyor ve salak bir spor programındakini tartışmaları dinleyerek uyuklayabiliyorum ancak. Filanca futbolcunun attığı tekme sarı mı yoksa kırmızı kart mı gerektirir diye koca koca herifler tartışırken, unutuveriyor insan her şeyi, esas sorunlarınız bir buzdolabına kaldırılıyor sanki. Gece yazmanın da okumanın da önüne geçti bu. Tavsiye ederim bir deneyin isterseniz, işe yaradığını göreceksiniz. Çok şey değişti. Uğraşmıyorum da artık kendimle son bir iki yıldır, Tanrı’yla da aram düzeldi geçen yıllarda. Nihayet işi bıraktım sayın okur bu arada, hani bir iş bulmadan çıkma klişesine kulak asmadan. Ki, haklıydılar. Nerden yeni bir iş bulacak otuz beşinde ki herif. Neyse hayırlısı olsun diyelim. Size komik bir şey söyleyeyim mi – bence hiç komik değil- işi bırakmamın en önemli etkenlerinden biri günlük sakal traşı olma zorunluluğuydu. Ne var bunda diyebilir çoğunuz. Bilen bilir, zaten saçları belinde bir heriftim ben yirmili yaşlardan beri, geçen sene kesmiştim, ani ve delice bir kararla. Bir de üstüne sakallarımdan da olunca, nasıl bir yabancılaşma yaşadım anlatamam size. Ne zamandır aynaya her baktığımda kim bu dallama diyorum. Ayrıca herkes aksini söylese de kendimi çok ama çok çirkin hissediyorum. Bu surat, bu imaj beni temsil etmiyor sayın okur. Anladınız mı? Biriniz anlasın bari n’olur. Ya da anlamayın ulan, çok ta umurumda. Önemli olan benim ne hissettiğim değil mi. Çok saçma salak bir yazı oldu bu. Gündem malum ülkece kan ağlıyoruz. Sığınak işte, n’aparsınız…


4 yorum:

  1. Güzeldi yazdıkların. Ülke yangın yerine dönmüş ve benim içimden hiç yazmak gelmiyor. Herkesde karamsarlık mevcut galiba.

    YanıtlaSil
  2. güzel mi bilmem,samimiyetle bir şeyler karaladım işte. Ve evet kimsenin yazası yok,çok bunalmıştım yazmasam olmazdı.

    YanıtlaSil
  3. Bir şeyler değişiyor ama gelen yeni şeyler kolaylık veya güzellik getirirken pek çok güzel şeyi de sonsuza kadar maziye atıyor...
    Mesela eski niye güzeldi? En basit cevabı belki de şu: gündemde olan kötülüklerin hiç biri o zamanlar henüz olmamıştı, yoktu...

    YanıtlaSil
  4. Gerçekten eski niye güzeldi ?
    Güzel soru ama cevabı bu kadar basit değil diye düşünüyorum.Belki tatminkar bir yanıt bulursak geçmişe özlem duymayı bırakırız.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...