Kaç zamandır şu yukarıda çalan
şarkıyı dinliyordum acaba? (okurken değil,sonunda dinleseniz daha iyi )Üç gün, bir hafta, bir ay. Terk edilmenin bu denli
acı verdiğini bilseydim, hiç açar mıydım gönlümün kapısını. Bunca zaman
herkesten kaçmış, en sonunda buldum sanmıştım Fikret abinin dizelerindeki gibi.
Ne zamandır uykusuzdum kim bilir, işsizdim bir de üstelik yani yolsuzdum. Sigaranın
dumanına hasrettim, param yoktu ve o da çekip gitmişti. Bir kahve köşesinde
günün tükenmesini bekliyordum her zamanki gibi. Erhan çıkageldi birden, elinde
iki battal boy poşet, dolu dolu. İçindeki afişleri dağıtıp üç beş yevmiye alacakmışız,
çaresiz kabul ettim. Gene bir avm açılışının reklamıydı sanırım, emin değilim. Dağıtmaya
başlamıştık, anımsıyorum güneş umarsızca yakıcı ve parlaktı. Kocaman anteni
olan telefonum çaldı, şaşırdım doğrusu. Kim neden beni arardı ki, ben ki
fakirlerin en fukarası, tutunamayanların elebaşı. Abi o sevdiğin gazeteci vardı ya, mahkeme
sonuçlanmış iki kez ağırlaştırılmış müebbet cezası vermişler dedi telefondaki.
Afişleri bıraktın mı Erhan’a haber verdin mi hatırlamıyorum, oraları kopuk. Kendime
geldiğimde güneş batmaya yüz tutmuş ben bir ağacın dibinde istifra ediyordum. Nasıl
olur, tek suçu Atatürk’çü, laik, cumhuriyet sevdalısı bir vatansever. Eh bende
aynı fikirleri savunuyor, çevremdekilere anlatıyorum. Tek farkımız varsa o daha
geniş kitlelere hitabet şansına sahip. Demek devletin gözünde bende aynı cezayı
hak ediyordum, üstelik idam kalkmamış olsa idam mahkûmuyum ha öyle mi? Kafamda sürekli
bu sorular dönüyordu. Arada bunca hengâmenin arasına gene de girmeyi
başarıyordu şu beni terk eden hatun, uşaklı hatun,(hani şu doktor) tanıdığım
tek uşaklı insanoğlu. Aylarca savunmasını isteyen hâkimlere tek bir soru sormuştu:
neyle yargılanıyorum, suçum ne? Söyleyin ki savunmamı verebileyim. 21.yüzyılın
başında canlı kanlı, adeta Kafka’nın Dava adlı romanı ülkemizde vücut
buluyordu. Okuyan bilir K. son ana dek neyle yargılandığını çözememiş,
nihayetinde suçlu bulunmuştu. Suçluyduk işte neyi sorguluyorduk allasen! Düşünüyor,
sorguluyorsan bundan daha büyük bir suç olur mu hiç? Eve döndüğümde sabaha dek uyuyamadım,
memleketin hali beni seslerle uyandırıyordu, tıpkı Melih Cevdet’in mısralarında
anlattığı gibi. Beri yandan şu kız, ah sen ah! Bir ara uyuya kalmış olmalıyım
sabaha karşı, kapının delice yumruklanma sesine uyandım. Kapıyı açtım gözlerim
kan çanağı ve bitik bir haldeydim. Karşı komşunun kızıymış kapıyı yumruklayan,
yüzü bembeyaz dairesinin kapısı ardına dek açık, konuşamıyor. İçeri girdim,
anladım ki babaannesi hayata gözlerini yummuş. Hayat ne garip, karmaşık, ölüm
en yalın gerçek. Günlerdir uykusuz, aşk acısı çeken, üstelik memleketin haline
yanarken kafamı zorla toparlayıp acili aramayı güçlükle akıl edebilmiştim. Suratım
ne haldeydi kim bilir, acilciler beni teskin etmek için birkaç söz söylemeye
başlamıştı. Oysa ölen kadın daha dün gelmişti şehre ve sadece bir an görmüştüm.
Sanırım yakınım sanmışlardı, oysa memleket elden gidiyordu, aşk bir yalandı,
bense en hafifinden potansiyel bir suçlu, işte bunların acısı yer etmişti
yüzüme.
Akşama doğru B abla telefon
etmişti. Ergenekon’dan içeride tutuklu bir komutanın eşi Ankara’da bir devlet
bankasının müdürü olarak 20 yıldır görev yapmaktaymış. Eşini böyle bir zamanda
yalnız bırakmamak adına İstanbul’a tayinini istemiş. En kötüsü kabul
etmemişlerdir diye düşünüyorsunuz değil mi? Hayır efenim, bırakın kabul etmeyi
kadıncağızı doğuda bir yere atamışlar cevaben. Ah be ablacım neden verdin ki
şimdi bu haberi diyebildim. Her şey böyle mi üst üste gelebilir. Bırakın müslümanı
hangi insan evladı bu kadar gaddar olabilir ha dostlar? İnsanlığa karşı son
umut kırıntılarımı da çok mu gördünüz de süpürmeye kalkarsınız?
Aradan yıllar geçti, biliyorsunuz
bir PARDON denilip salınıverdi hepsi. Geride onlarca acıdan kanser olan, ölen,
gururundan intihar eden insan öyküleri kaldı bir utanç eseri olarak. Neden bilmem
anlatmak istedim bunları. Allah’a şükür bir kinim falan yok bunları yaşatanlara,
kin kötü bir duygu, ölümcül. Gene Allah’a şükür her zamankinden daha umutluyum
gelecek namına. Yurdum insanını, vatanımı eskisinden de çok seviyorum. Ama akla
geldikçe acıtıyor be dostlar,acıtıyor...
Gün geçmiyor ki yaşananlar daha beter oluyor şu memlekette. geleceğe dair umudum var diyorsun ama benim yok. yalnızca günü kurtarıyorum, herşeye karşı duyarsızım. birçok arkadaşım hemen saldırıya geçiyor böyle deyince. sen ben böyle dersek ne olur diye. ne yapayım yıllardır diyorsunuz işte bişi oldu mu sanki. daha da kötüsünü yaşıyoruz nasıl umudum olsun. öfkeyle de yaşayamaz oldum, artık sadece ben ve minik hayatım var
Okurken açtım müzikleri.. çünkü daha iyi efkar yapıyor.. Yazdıkların bize mesafesi olan acılar ve nasıl bedbahtız, bir de yaşayanları düşünüyorum.. haksızlık içimi tırmıkla boydan boya çizen bir şey. Sanırım yaşamazdım :(
Yalnız okuduktan sonra dinleyince buraları hep efkar bastı..
YanıtlaSilGün geçmiyor ki yaşananlar daha beter oluyor şu
YanıtlaSilmemlekette. geleceğe dair umudum var diyorsun ama
benim yok. yalnızca günü kurtarıyorum, herşeye
karşı duyarsızım. birçok arkadaşım hemen saldırıya geçiyor böyle
deyince. sen ben böyle dersek ne olur diye. ne yapayım yıllardır
diyorsunuz işte bişi oldu mu sanki. daha da kötüsünü yaşıyoruz nasıl
umudum olsun. öfkeyle de yaşayamaz oldum, artık sadece ben ve minik hayatım
var
Son paragraf koca bir yalan Buket. Aynı senin gibiyim,okuyana umut versin diye öyle yazdım ve sanırım yalanı dolanı beceremiyorum. Sevgiler...
YanıtlaSilOkurken açtım müzikleri.. çünkü daha iyi efkar yapıyor..
YanıtlaSilYazdıkların bize mesafesi olan acılar ve nasıl bedbahtız, bir de yaşayanları düşünüyorum.. haksızlık içimi tırmıkla boydan boya çizen bir şey. Sanırım yaşamazdım :(
Sevgiler ablacım...
YanıtlaSil