2 Mayıs 2017 Salı

İki nihavend bir öykü




Kaç zamandır şu yukarıda çalan şarkıyı dinliyordum acaba? (okurken değil,sonunda dinleseniz daha iyi )Üç gün, bir hafta, bir ay. Terk edilmenin bu denli acı verdiğini bilseydim, hiç açar mıydım gönlümün kapısını. Bunca zaman herkesten kaçmış, en sonunda buldum sanmıştım Fikret abinin dizelerindeki gibi. Ne zamandır uykusuzdum kim bilir, işsizdim bir de üstelik yani yolsuzdum. Sigaranın dumanına hasrettim, param yoktu ve o da çekip gitmişti. Bir kahve köşesinde günün tükenmesini bekliyordum her zamanki gibi. Erhan çıkageldi birden, elinde iki battal boy poşet, dolu dolu. İçindeki afişleri dağıtıp üç beş yevmiye alacakmışız, çaresiz kabul ettim. Gene bir avm açılışının reklamıydı sanırım, emin değilim. Dağıtmaya başlamıştık, anımsıyorum güneş umarsızca yakıcı ve parlaktı. Kocaman anteni olan telefonum çaldı, şaşırdım doğrusu. Kim neden beni arardı ki, ben ki fakirlerin en fukarası, tutunamayanların elebaşı.  Abi o sevdiğin gazeteci vardı ya, mahkeme sonuçlanmış iki kez ağırlaştırılmış müebbet cezası vermişler dedi telefondaki. Afişleri bıraktın mı Erhan’a haber verdin mi hatırlamıyorum, oraları kopuk. Kendime geldiğimde güneş batmaya yüz tutmuş ben bir ağacın dibinde istifra ediyordum. Nasıl olur, tek suçu Atatürk’çü, laik, cumhuriyet sevdalısı bir vatansever. Eh bende aynı fikirleri savunuyor, çevremdekilere anlatıyorum. Tek farkımız varsa o daha geniş kitlelere hitabet şansına sahip. Demek devletin gözünde bende aynı cezayı hak ediyordum, üstelik idam kalkmamış olsa idam mahkûmuyum ha öyle mi? Kafamda sürekli bu sorular dönüyordu. Arada bunca hengâmenin arasına gene de girmeyi başarıyordu şu beni terk eden hatun, uşaklı hatun,(hani şu doktor) tanıdığım tek uşaklı insanoğlu. Aylarca savunmasını isteyen hâkimlere tek bir soru sormuştu: neyle yargılanıyorum, suçum ne? Söyleyin ki savunmamı verebileyim. 21.yüzyılın başında canlı kanlı, adeta Kafka’nın Dava adlı romanı ülkemizde vücut buluyordu. Okuyan bilir K. son ana dek neyle yargılandığını çözememiş, nihayetinde suçlu bulunmuştu. Suçluyduk işte neyi sorguluyorduk allasen! Düşünüyor, sorguluyorsan bundan daha büyük bir suç olur mu hiç? Eve döndüğümde sabaha dek uyuyamadım, memleketin hali beni seslerle uyandırıyordu, tıpkı Melih Cevdet’in mısralarında anlattığı gibi. Beri yandan şu kız, ah sen ah! Bir ara uyuya kalmış olmalıyım sabaha karşı, kapının delice yumruklanma sesine uyandım. Kapıyı açtım gözlerim kan çanağı ve bitik bir haldeydim. Karşı komşunun kızıymış kapıyı yumruklayan, yüzü bembeyaz dairesinin kapısı ardına dek açık, konuşamıyor. İçeri girdim, anladım ki babaannesi hayata gözlerini yummuş. Hayat ne garip, karmaşık, ölüm en yalın gerçek. Günlerdir uykusuz, aşk acısı çeken, üstelik memleketin haline yanarken kafamı zorla toparlayıp acili aramayı güçlükle akıl edebilmiştim. Suratım ne haldeydi kim bilir, acilciler beni teskin etmek için birkaç söz söylemeye başlamıştı. Oysa ölen kadın daha dün gelmişti şehre ve sadece bir an görmüştüm. Sanırım yakınım sanmışlardı, oysa memleket elden gidiyordu, aşk bir yalandı, bense en hafifinden potansiyel bir suçlu, işte bunların acısı yer etmişti yüzüme.

Akşama doğru B abla telefon etmişti. Ergenekon’dan içeride tutuklu bir komutanın eşi Ankara’da bir devlet bankasının müdürü olarak 20 yıldır görev yapmaktaymış. Eşini böyle bir zamanda yalnız bırakmamak adına İstanbul’a tayinini istemiş. En kötüsü kabul etmemişlerdir diye düşünüyorsunuz değil mi? Hayır efenim, bırakın kabul etmeyi kadıncağızı doğuda bir yere atamışlar cevaben. Ah be ablacım neden verdin ki şimdi bu haberi diyebildim. Her şey böyle mi üst üste gelebilir. Bırakın müslümanı hangi insan evladı bu kadar gaddar olabilir ha dostlar? İnsanlığa karşı son umut kırıntılarımı da çok mu gördünüz de süpürmeye kalkarsınız?


Aradan yıllar geçti, biliyorsunuz bir PARDON denilip salınıverdi hepsi. Geride onlarca acıdan kanser olan, ölen, gururundan intihar eden insan öyküleri kaldı bir utanç eseri olarak. Neden bilmem anlatmak istedim bunları. Allah’a şükür bir kinim falan yok bunları yaşatanlara, kin kötü bir duygu, ölümcül. Gene Allah’a şükür her zamankinden daha umutluyum gelecek namına. Yurdum insanını, vatanımı eskisinden de çok seviyorum. Ama akla geldikçe acıtıyor be dostlar,acıtıyor...



5 yorum:

  1. Yalnız okuduktan sonra dinleyince buraları hep efkar bastı..

    YanıtlaSil
  2. Gün geçmiyor ki yaşananlar daha beter oluyor şu
    memlekette. geleceğe dair umudum var diyorsun ama
    benim yok. yalnızca günü kurtarıyorum, herşeye
    karşı duyarsızım. birçok arkadaşım hemen saldırıya geçiyor böyle
    deyince. sen ben böyle dersek ne olur diye. ne yapayım yıllardır
    diyorsunuz işte bişi oldu mu sanki. daha da kötüsünü yaşıyoruz nasıl
    umudum olsun. öfkeyle de yaşayamaz oldum, artık sadece ben ve minik hayatım
    var

    YanıtlaSil
  3. Son paragraf koca bir yalan Buket. Aynı senin gibiyim,okuyana umut versin diye öyle yazdım ve sanırım yalanı dolanı beceremiyorum. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Okurken açtım müzikleri.. çünkü daha iyi efkar yapıyor..
    Yazdıkların bize mesafesi olan acılar ve nasıl bedbahtız, bir de yaşayanları düşünüyorum.. haksızlık içimi tırmıkla boydan boya çizen bir şey. Sanırım yaşamazdım :(

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...