16 Mart 2012 Cuma

Paul vs Paulo


Bir Cuma daha…
Nedense hep sevdim bugünü. Son mesai günü, ertesi günün tatil olması değildi nedeni. Cumalarım deli dolu geçti ilk gençlik yıllarımda. Beyoğlu demekti Cuma benim için, yani gece demekti. Müzik, içki demekti. Şehrin nabız atışını hissetmek, ona dâhil olmaktı. Öte yandan tuhaf bir melankoliye gark etmekti Cuma. Nedense hep bir Cuma günü öleceğimi sanırım çocukluğumdan beri, belki bunun sevinci, belki de korkusu. Nedeninden emin değilim hâlâ, seviyorum işte bugünü. Hem herkesin diğerlerinden ayrı tuttuğu bir günü yok mudur? Kimi çarşambayı sever, kimisi ise perşembeyi. Çok sık olmamakla beraber pazartesi’yi sevene de şahit oldum. Cuma, şimdilerde yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı gençliğimi anımsatıyor, eski dostlarımı getiriyor aklıma, gitarın tınısını. Önceden çook önceden Beyoğlu’nda sokak müziği yapardık. Hani bizden başkası da yoktu o vakitler, yani şimdiki gibi değildi :) neyse kapatmalı bu bahsi, anımsamak üzüyor son zamanlarda.

Paulo Coelho bir romanında insanların en çok Pazar günleri depresyona girdiğini, hatta akıl sağlığını yitirdiğini söylüyordu. Of! Neydi adı… Ah! Evet, nasıl unuttum ya: “Veronika Ölmek İstiyor”. Hemen hemen dünyanın her yerinde Pazar günü resmi tatildir. İnsanların hafta içi yaşamın günlük telaşı içerisinde kendilerini dinleyecek pek vakti olmadığını savunuyor. Pazar günleri yani kendileriyle neredeyse baş başa kaldıkları o tek günün bu gibi sonuçlar doğurabileceğini yazıyordu. Daha doğrusu Veronica’yı akıl hastanesinde tedavi eden doktorun ağzından söyletiyordu. Konu fena dağıldı sanırım :) aslına bakarsanız bir konuda yoktu ya… Giriş paragrafında tıkanıp kaldım, konuyu nereye bağlayacaktım acaba? Belki de bir yere de bağlayacağım yoktu, tipik bir Cuma günü levent’i işte. En azından bir kitabın reklamını yapmış oldum; fena mı oldu yani :)
Paulo diyince akılma hep Paul Auster gelir her nedense, onun “yanılsamalar “ isimli kitabını okuyacaktım ben ya kaç sene evvel. Hatta satın almış olmalıyım o kitabı, nasıl unuttum yahu. Bir saniye bakınayım kitaplığa… Cık! Almamışım. Paul Auster canım, tanımadınız mı? Hani başbakan’ın azarladığı pol ostır abi. Gene mi cıkk! Eh, ne diyeyim ben o zaman size. Benimde bilmediğim duymadığım bir dünya isim vardır böyle, takmayın. Bulabilirsem şu Veronica’nın videosunu paylaşayım alta, sinemaya da uyarlanmıştı. Cuma… Uyumam ben bu gece ama saçmalayıp durmaktansa yazıyı noktalamalı artık. Sevgiler…

2 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...