X kanalda kadının biri kocasının ağzına kaşına diline falan
tam 35 mandal takmaya çalışıyor, seyirci tezahürata boğulmuş. Y kanalda ise
seksi bir hatun bilumum sayıda sürüngenin bulunduğu dev fanusun içinde şarkı
söylemeye çalışıyor. Z kanalda durum farklı değil benzer bir akrobasi
sergileniyor. Bu majör kanalların sadece
haber yapan kurumlarında da durum farklı değil. Birçoğu mevcut iktidardan önce
adını sanını bile bilmediğimiz isimler, geri kalanıysa Timur Selçuk’un “dönek
türküsü” ile hicvettikleri. Her dönem kraldan çok kralcı olarak bugüne dek
gelenler ve bu birkaç ismin dışında kimse yokmuş gibi akşama dek kanal kanal
dolaşıyorlar. Her demeçleri bir tuğlasını daha yıkyor memleketin. Şu emanet
televizyonu geri vermeliydi aslında.
Gelen telefonla soluğu dışarıda alıyorum ama sevincim
kursağımda kalıyor, çünkü yine bir alışveriş merkezine doğru yol alıyoruz Tufan
sayesinde. Kaçıncı mağazadan sonra nihayet bir şeyleri beğendi, hemen hepsinde
deneme kabinine girdi. Tabi kabine girmek içinde hatırlı bir süre sırada
bekledik her birinde. O giysileri denerken fark ettim ki benim tek baktığım
fiyat etiketleriydi öncelikle, ki benden başka bunu yapan yoktu sanki. Ne de
olsa kredi kartı denen şeyi icat etmişti insanoğlu, buna nazaran Sümerliler
artık oldukça masumdu. Piyango bileti alınca da önce amortiden bakmaya başlar
bizim gibiler. Derken aynı avm’de önce canhıraş yemeğimizi aldık ama bunla
kalmıyordu tabi, aynı performansı oturacak bir masa bulmak içinde
harcayacaktık. Nihayet dönüyorduk ki şu simülatörleri gördü Tufan, bir çocuk
gibi ısrar etti binmemiz için. Ne kadar üstelediyse de ben binmedim ama ona da
engel olamadım. Az önce bahsettiğim, televizyondaki yarışma diziler olsun, bu
bol ışıklı avm ve süslü püslü hatunlar olsun, zaten hepsi bir aldatmaca unsuru
değil miydi. Dışarıda boktan bir hava vardı, yollar felaketti, zaten İstanbul
devasa bir şantiye alanına dönüşmüştü. Bu soğukta yırtık pırtık kabanına sarınıp
uyumaya çalışan evsizler…bir arabanın altına alıp asfalta yapıştırdığı bir
köpek vardı…gürültü…keşmekeş vardı. Bunca beleş manipülatör varken buna para
vermekte neyin nesiydi. Dinin bir afyon görevini gördüğünü söyleyen Marx’ın
savı artık geçerliliğini yitirdi gibi,işlevselliğini demek lazım belki. Afyon
mu istiyorsun, aç televizyonu veya işte çık bir avm’de dolaş, internette dolaş.
Matrix bu avm’ydi.Seksen darbesinden sonra patlama yapan arabesk müzik eşliğinde
eve dönerken otuz üçüme sadece beş gün kaldığını fark ettim.Zaman… Dün ve yarın
yoksa sadece şimdi varsa, “sonsuz bir şimdi” ise zaman.Demek hepimiz şimdi
ölüyoruz ve hepimiz şimdi doğmuyor muyuz? Bu varsayımı dönemin eski güzeli şimdinin yeni astroloğu bir
hatundan duymaksa ayrıca şaşırtmıştı beni…Zamanda her şey gibi bir yanılsama değil mi zaten.Araba benim olsaydı herhalde şunu
dinliyor olurdum :
Ben de ürünlerin önce etiketine bakan cinstenim. Gerçi bazen fiyatı güzellik algımı etkiliyor ama napalım:)
YanıtlaSilTelevizyona gelince kesinlikle evden çıkarmalı..
Bazen öyle bir perde kaldırıyorsun ki sevgili Levent...ürküyor insan..
YanıtlaSiltv izlemiyorum..mutluyum. sen böyle yazınca yaşadığım şehri daha da bir sevdim yahu :)
YanıtlaSilHepimizde bir tüketim çılgınlığı ve yok etme dürtüsü.Biz istemesek de kurgulanmış hayatlar bizi zorla öyle olmaya itiyor.Ancak dur demeyi bilmeli ve ölçüyü kaçırmamalı.
YanıtlaSilSevgili dostum Selçuk'a bazen Lark paketinin içine doldurduğum Samsun sigarasından bir dal uzatırdım.Son nefesine dek farketmezdi.Ta ki ben gerçeği söyleyene dek.Haklısınız Nesrin hanım,fiyat algıyı çoğu kez etkiler.
YanıtlaSilAlgımızı ne çok şey etkiliyor di mi ?
İyi ki sıkılıp yarıda kesmişim yazıyı o halde telve hanım :)
YanıtlaSilCoraline, şehrinle bir barışık bir dargınsın farkında mısın :)Çoğumuz gibi aslında..
YanıtlaSilHaklısınız Bahar hanım,korkarım insanoğlu böyle devam ederse doğa öcünü fena alacaktır.
YanıtlaSilfashion ? me :)
YanıtlaSilYok be Levent..gerçeklerle yüzleşebilmeli insan..Sen yaz ben okurum her daim :))
YanıtlaSil