Cumartesi akşam eve dönüyordum; otobüs durağının yanından
geçerken reklam afişinden Rihanna’nın kaldırılıp yerine bir çamaşır makinesi
resmini koyduklarını fark ettim. Hani Rihanna’dan falan hoşlanmam ama otobüs
durağında soğuk bir çamaşır makinesi görmektense afişte olsa sanki bana bakan
güzel bir hatun görmek daha iç açıcıydı. Birkaç yıl evvel yakın bir akrabamın
benden biraz büyükçe kızının söz evlilikten açıldığı an “aman sakın !” diyerek
beni mutfağa götürdüğü an aklıma geldi. Bak bu Ayşe bu Fatma bu da Hacer
diyerek fırın,çamaşır ve bulaşık makinesi ile tanıştırmıştı. Evleneceğime bu üç
arkadaşı satın alırsam çok daha isabetli davranmış olacağımı falan anlatmıştı. O
an mantıklı gelmişti doğrusu, ama şimdi bir afişte olsa çamaşır makinesinin
resmi bana pek hoşlanmadığım Rihanna’yı arattığını fark edince, gecikmelide
olsa bir “hadi len” diyesim geldi :)
Bugün İstanbul mevsimini şaşırmış gibiydi, güneş tüm
azametiyle etrafı aydınlatıyordu ve doğal olarak dayanamayıp kendimi dışarı
attım. Çemberli taş’tan başlayıp yürüyerek Sultanahmet Gülhane Eminönü ve
yüksek kaldırımı arşınlayarak taa Beyoğlu’na kadar çıktım. Artık bir şeyler
yemeliydi ama o an aklıma geldi hazır buraya kadar gelmişken kaç zamandır
almayı planladığım Sevim Burak’ın Yanık Saraylar adlı kitabını alabilirdim. Acaba
param yeter mi hm! Bakalım cebe tam altı lira var, yaşasın! İnternette
baktığımda da sanırım gördüğüm fiyat buydu, dokuz liranın üzeri çizilmiş alta
5.99 yazıyordu. Fransız kültürün karşısında arkadaş kitapevi yok muydu yahu, ne
vakit kapandı acaba. Demek Beyoğlu’na gelmeyeli bir hayli oldu. Aslında
geliyorum da çoğunluk TGB’nin falan eylemleri olduğu vakit. En sonda 10
Kasım’da uğramıştım sanırım. Demek o kalabalıkta etrafa pekiyi
bakınamıyormuşum. Ha! D&R var burada. Ne zamandan beri var? İçeri girip bak
Allah bak yok kitap. Zaten pek popüler bir yazar değildi, hem yaşadığı dönem
hem de şimdi. Yazarın ismini ilk Selim İleri’den duymuştum, hani bilen bilir
trt2’de bir edebiyat programı vardı. Yıllarca Attila İlhan’ın değişen yönetimle
beraber boşalttığı koltuğa geçmişti. Severim Selim İleri’yi ama apolitik tavrı
hep üzmüştür beni. Neyse işte o bir programında salık vermişti okumamızı, Dişi
Kafka demişti, o mu demişti? Neyse duymuşum işte bir yerden. Sonra bu yıl
yazarlara okunması en güç yazarlar diye bir anket yapılmıştı. Hemen hepsinin
ilk beşinde adı geçiyordu Sevim Burak’ın. Kapalı bir dili olmasına karşın
mükemmel bir yazar olduğunu da ekleyerek. Okumalıydım bu kadını. Baktım bulamıyorum
bilgisayar başındaki kıza bir sorayım dedim. Direk kitabın adını söylesem
vereyim falan diyecek ama ya daha pahalıysa mahcup olmak var. “ şey sevim Burak’ın
bir kitabını arıyorum ama adı aklımda değil bir bakar mısınız?” Kız: “hm! Elimizde sadece yanık saraylar var”
işte aradığım kitap zaten bu, ilk eseri. “ acaba o muydu emin değilim ki,
fiyatı ne kadar?” Kız: “ 9 liraymış vereyim mi?” ulan internette altı lira
diyordu, saçmalığa bak demek online alınca indirim yapıyorlar. “ şey en iyisi
ben bir telefon edip sorayım, kolaayy gelsin” yürü bakalım Levo belki Mephisto’da
buluruz. Ulan bu kalabalık ne, hiç hayra alamet değil. Son sesle bir hatun
boktan bir gün mü diyor, boktan bir adam mı diyor şarkıda. Her ne ise hepsi
bana uyar. İnsan bu kadar güzel mi boktan der yahu :) ha! İmza kuyruğu kim bu
yazar çıkaramadım. Birsen Tezer yazıyor arkasında, ah şu güzel sesli hatun.
Zaten kitap değil, kaset imzalıyormuş. Kaset ne yahu CD işte, gene yaşımızı
belli ettik :)Cık! Bu kalabalıkta kitap mitap bulunmaz, uza oğlum levent. Vee işte
tünele yaklaşırken YKY açık, burada vardır ulan. İşte hem de yazarın tüm
külliyatı karşımda. Hemen fiyatına bakıyorum, sekiz lira, tüh! Şey fiş almasam
6’ya bırakır mısınız desem… Dışarı çıkıyorum yanımdan hoş bir hatun geçiyor,
tanıyorum ben bunu yahu, akrabam mı? Ha! Şu survivor Seda. Lan ben survivor
falan izlemem ki nerden yer etmiş zihnime. “merhaba sizi severek izliyorum. Şu yandaki
ucuz kafede birer çay içsek mi” diyemedim ya la :) yok bugün alamayacağız bu
kitabı atla metroya doğru eve Levo. Ama bir dakka beyazıtta Özdemir çarşısında
ikinci eli ya varsa. En fazla 5 lira olsun ikinci eli. Tekrar Eminönü,
Sultanahmet falan yayan dönülür. Malum Sultanahmet turist kaynıyor. Ya yürümekten
beynim sulandı, ya da bu yanımdan geçen heather graham’den başkası değil. Aman ne
arayacak İstanbul’da hem zaten bu gece Oscar gecesi değil mi? Neyse işte çarşıya vardık, yook yok işte
kitap. Artık hafta içi şu lanet avm’ye gitmek şart oldu. Bu otobüs bizim ki
değil mi be? Hey hopp! Cık durmayacak zaten uzun saçlıyım diye gıcık olup hep
böyle yapıyorlar. Haa! Yoksa… Vallah kapıyı açtı. Oh be günün en güzel yanı bu oldu.
dııdıttt! Kalan bakiye 85 kuruş. Vay anasını az daha yayan dönecekmişim. Şu okula
kayıt olmanın en iyi yanı bu paso işi oldu. Abi biraz ilerler misiniz bak
arkalar bomboş…
İyi pazarlar :)