Uzunca bir yazı olacağını hissettiğimden vurucu sözcükleri
başında söylemekte fayda var.- Zira uzun yazılar pek okunmaz- Bu roman gün
gelecek Dünya edebiyat tarihinde başyapıtlardan biri olarak anılacaktır. Elimdeki
ilk basım ve Nisan 2011 tarihli, araştırma yapmadım ama belki de tek basım
olarak kalmıştır. Hiç şaşırmam buna, benim gibi kendini bir yazar adayı olarak
görenlerin cesaretini kırması bir yana, nice büyük yazarı kıskançlıktan
çatlatmış olsa gerek. İşin burasında romanda adı geçen karakterlerden biri olan
Ehiyu’yu ve Agabu’nun Serhenas’a karşı hissettiklerini daha iyi anlıyor insan. Belki
de gizil güçler bu romanın duyulmasını engellemek için elinden geleni ardına
koymamıştır :)Ya da sadece 10 punto ve tam 582 sayfa olması birçok kişinin
gözünü korkutup okumaktan alıkoymuştur. Murathan Mungan’ın şiirleri öyküleri
romanları olsun hep beğenmişimdir ama okuduklarım kadarıyla diyebilirim ki bu
en önemli en müthiş eseri. Yazım sürecinin tam 15 yıl sürdüğünü de ayrıca
belirtmek isterim. Arka kapağındaki tanıtım yazısı her ne kadar birçok kitabın
aksine başarılı bir özet olsa da gene pek yeterli değil. Daha romanın ilk
sayfalarında tümüyle kurmaca bir dünyanın içine doğru yol almaya başladığımda
aklıma yıllar önce okuduğum Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi geldi. Öncesinde
okuduğum tek fantezi roman bu olduğundan gereksiz bir mukayese yapmaya
başladım. Okuyan bilir Tolkien bu türün babası sayılır birçok çevrede. Şu
kadarını söyleyeyim, öteki âlemde bu kitap kulağına fısıldandıysa haset’inden
dudaklarını ısırıp kanatmadıysa ben de bir şey bilmiyorum. Gene de fantezi
romanı diyerek batılılaştırmaktansa kitabın arka yüzündeki şu alıntı çok daha
güzel: “ Batı’nın modern çağ fantezi
romanlarıyla Doğu’nun Bin bir Gece Masalları’nın özgün bir bileşimi.”
Bir dünya düşünün en önemli öğesi
şiir en hürmet edilesi kişileri şairler olan. Eh! Bir şairin ütopyası bu
olmasında ne olsun, di mi :) Bu bağlamda Şairin Romanı adı çok yerinde olmuş
doğrusu. Böylesi bir dünyada şiir adına bi nevi Oscar gibi törenler yapılması
kaçınılmaz olurdu elbette. On Üç Dolunaylı Yıl Şenlikleri bu maksatla
yapılırdı. Şenliklerin yapıldığı Odragend’e doğru yola çıkanların: Şöhreti
Anakara’nın dört yanına yayılmış iken ani bir kararla yurdunu terk eden ve tam
elli yıl sonra geri dönen bilge şair Bendag’ın; yıllarca kendini eve hapseden
şiir filozofu Moottah ile çırakları Zeey ve Tagan’ın; yalnızca şairleri öldüren
bir seri katilin peşinden giden Gamen ve yardımcısı Pepqemok’ın öyküsü… Evet,
bir fantezi romanı olmasının haricinde Agâhta Christie romanlarındaki tadı
alacağınız müthiş bir cinayet kurgusu da cabası. Sadece bu yönden bile ele alsanız
gene savunduğum başyapıt olma özelliğinden bir şey kaybetmeyecektir. Dört başı
mamur bir roman, kusursuz… Son ana kadar katilin kim olduğunu bilmek bir yana,
birkaç cümlelik bir açıklamayla öyle ters köşe olacaksınız ki… Bu bağlamda
sinemadan örnek vermek gerekirse: Hani Dövüş Kulübü’ymüş, Altıncı His’miş, yok
efenim Diğerleri imiş hepsi tırt, palavra kalır… Yok, cık! Kitabı pazarlamaya
kalkıyormuş gibi hissettim kendimi bir an. Vallah siz bilirsiniz, okumazsanız
çok şey kaybedersiniz. Tüm bu olay kurgusu falan filan haricinde içerisinde
altını çizecek öyle çok kelime, hatta koca paragraflar çıktı ki. Hangi birini
paylaşayım bilemedim. Her söz bir öğreti niteliğinde. Tamam, benden bu kadar,
işte altı çizdiklerimin minicik bir bölümü:
Ne tuhaf! İnsanoğlunun yaşamda en geç keşfettiği şey şimdiki
zamandı. İnsan içinde yaşadığı anı derinleştirmeyi zamanla, yani zamanı
azaldıkça öğreniyordu. (s.9)
“ iyi şiir doğa gibidir,”derdi ilk ustası, “en çok kullanılan
kelimelerle bile şaşırtmayı başarır.” (s.10)
“ şairlerin ortalığa hâkim olacakları saatler herkesin uykuda
olduğu saatlerdir,”derdi. “Gece yarısından sonradır ve sabahın ilk saatleridir.
Herkesin uykuda olduğu saatleri kullanır şairler. Çünkü zaman hırsızıdırlar.
Başkalarının zamanlarını çalarlar. Yeryüzünün saklı zamanlarını, uykulu
zamanlarını kullanırlar. Herkesin ortak kullandığı saatlerde zaman zayıflar,
güçsüz düşer. Çünkü paylaştırılmış, bölüştürülmüş, diri tutulmuştur; ışığın ve
gölgenin oyunlarından mahrum bırakılmıştır; her şey çok aydınlıktır. Nesnelerin
ve hayatın görünüşü çiğdir. (s.11)
Zamanın daha som, günün daha zayıf olduğu saatleri kullan
yeryüzüyle söyleşmek için.(s.11)
“ Yaşlılığın en iyi yanı bu,”diyor. “Kimsenin gözüne
batmıyorsun artık. Kimse iş buyurmuyor sana. Bir şey ummuyor. Kimsenin rakibi
değilsin. Kimse seni kendi varlığı için bir tehlike saymıyor.” (s.18)
Bendag en tehlikeli yolculuklarda bile hiçbir zaman kesici,
delici alet taşımamış, başkasının ölümünden hayat kazanmak istememişti.(s.36)
Ardında bıraktığı yaşamı kendinden sonrakilere sağlam teslim
etmek istercesine, zamanın götürdükleriyle koruduklarının son kez sayımını
yapmak isteyen dikkatli gözlerle bakıyordu çevresine. Bir şair ölürken
yerküreyi bulduğundan daha güzel, daha iyi bırakmak zorundadır, demezler miydi
hep?(s.42)
“Bazı insanlar yaşadıkları bir deneyim sonucu bir kerede
büyür ve ondan sonra bir daha büyümezler. Erken ustaların çoğu böyledir,
kırkında-ellisinde ulaşmaları gereken olgunluktaki şiirlerini yirmili
yaşlarında verdiklerinde hayatlarının geri kalanı zor geçer.”(s.48)
“Her deneyimin insana bir şey kazandırdığı söylenir bir de,
ama demek ki bazı deneyimler kaybettirebiliyormuş!”(s.64)
Başınıza tatsız bir şey geldiğinde hemen uyuyun çocuklar.
Göreceksiniz, uykunuzda sıkıntınız hafiflemiş olur, sorununuz her ne ise
üstesinden gelebilecek gücü uykunuz bağışlamıştır size.(s.66)
Çöken uygarlıklardan her zaman iki şey kalır geriye: Şiir ve çömlek.
Yerkürenin en eski tanıkları.(s.71)
“Onu her gördüklerinde ‘Söyle bakalım Dohanara’lı Tarkusyu,
çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?’diye sorarlarmış. O da her seferinde, ‘Her
ikisi de…’dermiş. ‘Ama bana soracak olursanız, en iyisi okuyarak gezmektir.’diye
de eklermiş.”(s.80)
İnsanlar eskiden kaybolmaktan bu kadar korkmazlardı, dedi
içinden. “Kaybolmanın insanı zenginleştiren serüvenlerine olanak tanırlardı;
yazık, bazı şeyleri kaybolmadan öğrenemez ki insan!”(s.81)
Şiirin kendisi bir çeviridir.(s.98)
“Doğada sözcük yoktur derim ya hep, evet doğada sözcük
yoktur, ama doğada şiir vardır. İnsan doğada olmayan bir şeyin yardımıyla
doğada olan bir şeyi yeniden yapar, yaratır. İşte size bir şiir tanımı daha. Bu
tanımı da çiçek kurutur gibi diğerlerinin arasına koyup saklayın.”(s.98)
“Göz önünde olduklarına bakmayın, tabiat ve emek en büyük
sırdır.”(s.101)
Bakın hayvanlar yaşamlarına anlam aramazlar, varoluşlarını
sorgulamazlar. Bütün bunlar bizim cezamızdır. Hadi cezamızı güzelleştirelim.
İnsanı tabiata şiir bağlar. Tabiatı ancak şiirle anlayabilir, kendimizi tabiata
ancak şiirle bağışlatabiliriz.(s.105)
Ömrünü harflere vermiş biri olarak biliyordu ki yazı, eli
kalem tutan herkese, içtenliğin en çabuk sahteleşen şey olduğunu
öğretir.(s.120)
Bir erkek olduğu halde aynı elma ağacının dallarında çamaşır
kurutmanın önemini biliyor Gamenn; bunun kadınlar için ne ifade ettiğini, kendi
aralarında bir tür kardeşlik bağı sayıldığını biliyor. Bölgenin halk
şarkılarının birinde, bir nedenle incinmiş olan kadının diğerine şöyle sitem
ettiğini anımsıyor: “Aynı elma ağacını dallarında çamaşır kurutmadık mı
seninle?”(s.133)
Gaveleana menekşesi ancak kadınların elinden su içen doğanın
sihirli çiçeklerinden biri. Yağmur suyuyla besleniyor ama bir tek erkeklere
kokuyor. Bugüne kadar hiçbir kadına kokmadığı biliniyor. Tıpkı hiçbir erkeğin
elinden su içmediği gibi.(s.135)
O, her zaman yalnızlığını her şeyin üstünde tutmayı bildi;
yalnızlığın öğrettiğinin insanların öğrettiklerinden fazla olduğuna inandı.
(s.140)
Bizim yanılgımız, tüm evreni aklımıza sığdırmaya çalışmamız
bence. Aklımızla açıklayabildiklerimizin tüm evreni anlamaya yeteceğini
sanıyoruz.(s.165)
İnsan ona duyduğu tensel ilgiyi değil dışa vurmak, kendine
bile söylerken mahcup olabilirdi. Birden aslında onun sandığından daha yalnız
olabileceğini düşündü. Güç, güzellik ve akıl, sanılanın aksine insanı
yalnızlaştırırdı.(s.174)
Kadınlar, insanın kalbine dokunmaktan korkmuyorlardı.(s.176)
Bir insan yaşamı boyunca en eski anısını arar.(s.196)
Yaşamda her şeyin geçici olduğunu bilmenin varoluş kederini
sürekli diri tutan o umarsızlık bilinciyle, yerküredeki her şeyi dolgun bir
yürekle cömertçe, sabırla, karşılıksız seviyor ve sonra yaşamın ona görmeyi
armağan ettiği ne varsa yerküreye yeniden şiir olarak geri veriyordu.(s.220)
“Ölülerimiz, yaşayan bir parçamızdır biz yaşadıkça,”diye
geçiriyor içinden Bendag. “Ne yazık ben öldüğümde, ustam da ölmüş olacak!”
(s.221)
Bir yolcu, yolda her şeyi görmez, dedi Moottah. “ Yolu her
şeyde görür. Her şey bir yoldur çünkü.” (s.234)
Her insanın ömründe, kendinden önceki insanların
anlamadıklarını anlamanın mutluluğu ve anlaşılmasını kendinden sonraki
insanlara devredecekleri bilinmezliklerin kederi vardı.(s.239)
Yaşam ona göre doğuştan kör birinin yanlış imgelerle donanmış
kayıp rüyasına benziyordu.(s.252)
“Her tesadüfte elimizden kaçan dokunulabilir bir lütuf vardır,
onu ancak daha sonra görebiliriz. Hatta kimi zaman çok daha sonra”(s.252)
“İnsanın hayatta en önemli sorunu ne istediğini
bilmemesidir.”(s.300)
“Bütün zamanlar birbirine benzer, birbirine benzemeyen
anlardır. Şiirin ölümsüzlüğü bir an sanatı olmasındandır”(s.316)
“Bilinci artan kişinin kaderi de artar”(s.363)
“Mutsuz musun peki?”
“Huzurluyum. Mutluluk benim için hiçbir zaman önemli bir
kavram olmadı. Daha çok bir rastlantı gibi yaşadım mutluluğu. Kısa anların
hediyesi gibi. Yaşamın karşıma çıkardığı bazı anlar benim için mutluluk demekti,
o kadar…” (s.382)
Birdenbire yanı başında bitiveren bir çocukla her şey
konuşulabilirmiş gibi, “Varoluşa ağlıyorum”dedi Bendag. Bunu en rahat bir
çocuğa söyleyebilirdi. “En büyük çaresizlik varoluştur. Niye var olduğunu
anlamadan var olursun çünkü. Bazı çocuklar bunu bazı büyüklerden daha iyi
anlar. Onun için sana söylüyorum. Sen henüz bir çocuksun, gözyaşlarını gördüğün
bir yaşlı adamı ve o gün onun niye yol kenarındaki bir ağacın altında oturarak
var olduğu için ağladığını ileriki yıllarda düşünmek, bütün bunları hatırlayıp
hatırlamamak sana kalmış. Ama sordun diye söylüyorum, ben varoluşa ağlıyorum
sevgili çocuk. İyi ya da kötü bir şey olduğunu söylemiyorum bunun, yalnızca
bazen çok ağır geldiğini söylüyorum.”(s.388)
Geçmişte kalmış bazı olayları hatırlayabildiğimiz kolaylıkta
hatırlayamayız ki geçmişteki kendimizi.(s.436)
“Sıradan şeyler hakkında yalan söyleyenler yalnızca
yalancıdır, önemli şeyler hakkında yalan söyleyenlerse şair olur, bu yüzden
hakikatler şairin en önemli konusudur”(s.456)
“İnsan ne yaşarsa yaşasın, sonunda her şey bir günbatımına
bakıyor, değil mi?”
“Hayatta en zor, en katlanılmaz şey insanın kendisi
olmasıydı. Yalnızca kendisi. Sıradan, yavan, tanıdık, sıkıcı kendisi!” (s.510)
“Neden herkes hayatta gerçeğin peşinde sanır kendini? Hakikat
her zaman yarayışlı bir şey değildir. Aklınızda, ruhunuzda hakikati
ağırlayabilecek yeriniz yoksa onu davet etmemelisiniz.”(s.545)
‘İnsanın en büyük trajedisi bir zamanlar çocuk olmasında
yatar’ve unutmayın aile yaraları hiç bir zaman iyileşmez.(s.550)
“Zeki, akıllı, hırslı insanların başarısızlıklarında günün
birinde mutlaka kötülüğe açılan bir kapı vardır. İyilerin işi her zaman daha
kolay olmuştur. Unutmayı bilirler çünkü üzerinden atlamayı, kayıtsız kalmayı,
gerisini hayata bırakmayı, omuz silkip kendi yollarına devam etmeyi,
gerektiğinde bağışlamayı…”(s.554-555)
Hayatta kimsenin görmek istemediği kadar çok acı vardır. Siz
yalnızca seçtikleriniz fark edersiniz.(556)
ARKA KAPAK:
Adı Yerküre olan bir gezegen. En büyük kara
parçası sayılan Anakara’da farklı yerlerden
farklı nedenlerle Odragend’e varmak üzere yola çıkan
gezginler. Elli yıl sonra yurduna dönen bir bilge şair.
Yıllarca evinden hiç çıkmadan yaşadıktan sonra,
çıraklarıyla birlikte kendisini yollara vuran bir şiir
filozofu. Yalnızca şairleri öldüren bir katilin izini süren
atlı polis ve yardımcısı.
Yol boyu içinden geçtikleri yerler, yaşamlar.
Surlarında şiir bayrakları dalgalanan şehirler. Kanatları
ğöğün gizemlerini birbirine bağlayan kuşlar.
Sayıların, sözcüklerin, şifrelerin ardında ömür
tüketen matematikçiler, dilciler, sözlükçüler, şairler…
İnsanların ruhlarını sağaltan rüya terbiyecileri.
Batı’nın modern çağ fantazi romanlarıyla
Doğu’nun Binbir Gece Masalları’nın özgün bir
bileşimi.
Tabiata, emeğe ve şiire övgünün romanı.
Murathan Mungan
Not: Sanırım uzun süre yazmayacağım. Normalde okuması aylar
sürecek bu güzel romanı da derslerime yoğunlaşmam gerektiğinden bir hafta gibi
kısa bir sürede okudum. Ayrıca, ülkenin bu uğursuz gidişatından dolayı tadım
tuzum iyice kaçtı. Aslına bakarsanız okul falan bile hikâye gelmeye başladı.
Medyanın acınası durumu bir yana bloglarda dahi kimse bu olaylardan
bahsetmiyor. Kaç zamandır kaleme dökmeye çalıştığım ama doğru sözcükleri
bulamadığım duygularımın görüşlerimin tercümanı olan bu arkadaşımın yazısını
okumanız dileğiyle. (izin almadan linkinizi paylaşıyor olmama darılmazsınız
umarım)
http://bisirrimvar.blogspot.com/2013/03/artk-siddet-yanlsym.html
Murathan Mungan'ın külliyatı kitaplığımda vardır. Şiir, deneme, öykü kitaplarını çok sık elime alır tekrara tekrar göz atarım.
YanıtlaSilRomanlarına biraz mesafeliyim. Yoo... Şairin Romanı'nı satışa çıkar çıkmaz satın aldım. Duruyor. Demleniyor. Ben ise hazır olmayı bekliyorum. İşte dizim dizim yazmışsınız cümlelerini... Bazılarını okudum, bazılarını atladım. Ne hoş tespitler değil mi?
Müthiş!
Şairin Romanı'nı okumamın daha vakti var sanırım.
O vaktin gelmesini sabırla bekleyeceğim. Du bakalım...
ülke gündemi iyice sinirimi bozmuş durumda. sen her zaman tepkili ve içtensn bu konuda. vurdumduymaz gibi görünsem de bu bir tür savunma meknzması aslında. yoksa iyice bunalıma gireceğim şu gündemden dolayı. yine de ara sıra uğramanı bekliyorum bloguna..
YanıtlaSil“Bazı insanlar yaşadıkları bir deneyim sonucu bir kerede büyür ve ondan sonra bir daha büyümezler. "
YanıtlaSilBazen yazılarında öyle bir cümlede buluyorum ki kendimi..Takılıp kalıyorum...bu cümleden sonrasını sonra okuyacağım..
Senin yazını da verdiğin linki de okudum sevgili Levent.. Sonumuz iyi değil biliyorum.Bir yokuştan, freni patlamış arabayla indiğimiz hissine kapılıyorum bazen..Dediğin gibi, Allah sonumuzu hayır eylesin..
YanıtlaSilRomancılığı da çok başarılıdır Hayal kahvem.Bende de bir yıl kadar demlendi bu kitap,kendi zamanını kolluyor olsa gerek.
YanıtlaSilBuket bunalıma girmeye gerek yok,her şeyin düzeleceği umudunu hâlâ hissediyorum.Vurdumduymaz olmadığını biliyorum hem :)
YanıtlaSilAra sıra uğrayacağım sağol :)
Kahve telvesi o cümlelerin sadece altını çiziyorum,bana ait değil :)
YanıtlaSilLinki okumana sevindim.Benim ki bir histen çok öte artık,ama gerekli tepkiyi gösterirsek düzelecektir eminim.
Elbette kitaptan olduğunu anladım..Severim Mungan 'ı..Kırk Oda'yı okumuştum :)) Bu arada başarılar dilemeyi unuttuğum için geldim. Bir onur belgesi daha alırsın artık :)
YanıtlaSilyazıların detaylı ve sürükleyici devam et Levent, ülke gündemini de kafaya takma ,,çok az şey edebiyattan ve yazıdan daha fazla gerçeklik içerir bence
YanıtlaSilKahve telvesi bu dönem onur belgesi zor gibi :) sembolik mantık çok zor.Teşekkür ederim :)
YanıtlaSilZefir öyküdeki Bendag'ın sözlerine benzemiş söylediklerin.İnan anlıyor ve hak veriyorum ama çok zor.Bu arada senin blogun benimkine oranla çok daha gerekli bence.
YanıtlaSilNasıl gidiyor sınavlar :)
YanıtlaSilZor Telve hanım ama imkansız değil :)
YanıtlaSilVay! Süpermiş. Senin uzun uzun yazdığına benim yavaş yavaş okuduğuma değen bir yazı.
YanıtlaSilBir gün,kendimi hazır hissettiğimde (çünkü bu öyle ayaküstü okunacak bir kitap değil gördüğüm anladığım) mutlaka ama mutlaka okuyacağım.
Teşekkürler Balthus
Teşekkür ederim.Eminim çok beğeneceksiniz.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.Eminim çok beğeneceksiniz.
YanıtlaSil