…Yazının sonuna doğru ana haber
bülteninde sevgili üstat Genco Erkal’ın, dedesinden miras kalan Eminönü'ndeki
300 yıllık bir hanın havlusunu sahneye dönüştürdüğünü gördüm. Avlunun içinde gündüz,bakırcısından ayakkabıcısına birçok zanaatkâr çalışmakta, gece ise oyuncular
provalarını yapıyorlar, yakında ilk oyununu da çıkaracakmışlar. Usta heyecanla
anlatıyor, mekânın tarihi dokusu, üstünün açık oluşu ve gökyüzündeki
yıldızların oyuna inanılmaz bir etkisini olacağını falan. “bak jüliette
gökyüzündeki yıldızları görüyor musun” diye bir tirat atarken gibi.
Yine tarihi ve mekânı pek anımsamıyorum, falanca ülkede uzun süren savaş yılları boyunca çatlağın teki her gün sahneyi açıp oyununu seyirciye bombardıman altında oynamaya devam etmiş. Hatta zaman zaman o bombalar tiyatronun çatısına düşse bile. Demem o ki, yine aynı haber bülteninde yakında Suriye’ye savaş açma ihtimalimiz geçiyordu(Allah korusun). Ve daha burada çokça dile getirdiğim birçok elem keder… İnsanlık tarihi boyunca savaşlar, gözyaşları eksik olmadı hiç, yazmasa mıydı Dostoyevski, Kafka? Mozart beste yapmasa mıydı? Ya da Michelangelo Davut’un heykelini yontmasa mıydı? Demek bunlar geçersiz bir mazeret Levo. Eh! Burada karaladıklarım bu ismi geçen üstatların ayarında işler değil elbet, yanından geçmez hatta :) Ama gün içerisinde binlerce yazının resmin paylaşıldığı hızla bir çöplüğe doğru yol alan bu internet denilen şeye ne kadar dişe dokunur şeyler paylaşırsam âlâ. Vallahi sayın okur bu da bence yeni tür bir çevrecilik olmalı. Gereksiz boş hurafe tutarsız hiçbir söz kelam paylaşılmamalı bu sanal âlem de ki arama motorlarında search(sörç) edenler kaliteli nitelikli bilgiye ulaşsın. Bende bu bloggerın verdiği trafik denilen hizmetten yararlanarak görüyorum ki en çok, okuduğum kitaplar üzerine yaptığım kritikler okunuyor; o halde fırsat bulduğum zaman bunlara yoğunlaşmalıyım. Sanıyorum ki onlarda normal blog okurları değil, gogulda araştırma yapanlar. Öğrenciler tembelce kopyala yapıştır yapıp ders özeti çıkarmasınlar diye de kurnaz bir taktikle yazıyorum. Ulan böyle mi ders çalışılır, eğitiminde içine ettiler… Neyseee hadi sırf sizle paylaşmak için bir saatte okuduğum bir kitabı paylaşayım. Oha demeyin :) kocaman puntolarla yazılı. Normale vursan anca 50 sayfa falan olsun. Nerden elime geçtiğine gelince sıkı bir cnbc-e izleyicisi olduğum kadar eşantiyon verdiğinde dergisini de kaçırmam. Evimde ne magnetl, iskambil kâğıtları, kalem ıvır zıvır var. Despırıt hausvayf’ından tutunda dexter’ına kadar. En çok ta simpsın,sağut park ve famili gay’lı karton maketlerimi seviyooom :)
Yine tarihi ve mekânı pek anımsamıyorum, falanca ülkede uzun süren savaş yılları boyunca çatlağın teki her gün sahneyi açıp oyununu seyirciye bombardıman altında oynamaya devam etmiş. Hatta zaman zaman o bombalar tiyatronun çatısına düşse bile. Demem o ki, yine aynı haber bülteninde yakında Suriye’ye savaş açma ihtimalimiz geçiyordu(Allah korusun). Ve daha burada çokça dile getirdiğim birçok elem keder… İnsanlık tarihi boyunca savaşlar, gözyaşları eksik olmadı hiç, yazmasa mıydı Dostoyevski, Kafka? Mozart beste yapmasa mıydı? Ya da Michelangelo Davut’un heykelini yontmasa mıydı? Demek bunlar geçersiz bir mazeret Levo. Eh! Burada karaladıklarım bu ismi geçen üstatların ayarında işler değil elbet, yanından geçmez hatta :) Ama gün içerisinde binlerce yazının resmin paylaşıldığı hızla bir çöplüğe doğru yol alan bu internet denilen şeye ne kadar dişe dokunur şeyler paylaşırsam âlâ. Vallahi sayın okur bu da bence yeni tür bir çevrecilik olmalı. Gereksiz boş hurafe tutarsız hiçbir söz kelam paylaşılmamalı bu sanal âlem de ki arama motorlarında search(sörç) edenler kaliteli nitelikli bilgiye ulaşsın. Bende bu bloggerın verdiği trafik denilen hizmetten yararlanarak görüyorum ki en çok, okuduğum kitaplar üzerine yaptığım kritikler okunuyor; o halde fırsat bulduğum zaman bunlara yoğunlaşmalıyım. Sanıyorum ki onlarda normal blog okurları değil, gogulda araştırma yapanlar. Öğrenciler tembelce kopyala yapıştır yapıp ders özeti çıkarmasınlar diye de kurnaz bir taktikle yazıyorum. Ulan böyle mi ders çalışılır, eğitiminde içine ettiler… Neyseee hadi sırf sizle paylaşmak için bir saatte okuduğum bir kitabı paylaşayım. Oha demeyin :) kocaman puntolarla yazılı. Normale vursan anca 50 sayfa falan olsun. Nerden elime geçtiğine gelince sıkı bir cnbc-e izleyicisi olduğum kadar eşantiyon verdiğinde dergisini de kaçırmam. Evimde ne magnetl, iskambil kâğıtları, kalem ıvır zıvır var. Despırıt hausvayf’ından tutunda dexter’ına kadar. En çok ta simpsın,sağut park ve famili gay’lı karton maketlerimi seviyooom :)
İşte Barney Stinson ve Kanka Kanunu:
KANKA NE DEMEKTİR
S:kanka ne demektir?
C: Kanka, kendisi artık giymek
istemediğinde size sırtındaki gömleği verebilecek kişidir. Kanka, birini
kündeye getirebilmeniz için kündeye gelmeyi göze alan kişidir.
S. Sadece erkekler mi kanka
olabilir?
C: bir kadın bir erkeğe iri
göğüslü bir arkadaşını ayarladıysa bu kankalıktır…
KÖKENİ:
Kanka Kanunu’nun hikâyesi,
Tanrı’nın Musa kankamıza kilden tabletler indirmesi gibi yalın ve incelikli değildir.
Kökeni ta insanoğlunun ortaya çıkışına kadar dayanır.
Başlangıçta Kanka Kanunu yoktu ve
bu dünyanın ilk kankaları için çok tahlisiz bir durumdu. Habil ve Kabil.
… Yüzyıllar geçti, Spartalı bir
kanka ile Truvalı bir kanka, Helen isimli bir hatun için birbirine düştü.
…iki kanka bu hatun yüzünden
korkunç bir savaşa tutuştular. En temel Kanka Kanunu maddesini bilselerdi bu
savaş önlenebilirdi: “Kankalar, hatunlardan önce gelir.”
KANKA KANUNU
MADDE 1:
Kankalar hatunlardan önce gelir.
Bazı maddelerde “biliyor
muydunuz?” gibi kısımlar var işte bu maddede olduğu gibi: 1. Maddenin kökeni,
ta Genesis’e dayanır. Hayır, Peter Gabriel veya Phil Collins pop üçlüsünden
değil, İncil’deki Yaratılış’tan bahsediyorum.
MADDE 3:
Kankanın aldığı köpeğin boyu en
az diz hizasında olmalıdır.
MADDE 5:
Bir kanka, Kanka Kanunu’nun
varlığını bir kadına asla açıklayamaz. Bu kutsal belge hiçbir sebeple bir
hatunla paylaşılamaz. Evet, hatta o sebep için bile…
MADDE 11:
Kanka, hatun sepetlemeye çalışan
kankasına yardım için işi gücü bırakır.
Ek kankalık: yedi yâda daha az
kelimeyle hatun nasıl sepetlenir? Onun yerine biraz salata yesen- ne hoş! Sen
de bıyık bırakıyorsun ha!- kız kardeşin bunu yapmama izin veriyor ama- aynı
senin gençliğin- göğüs ameliyatının parasını ben öderim- özür dilerim
ayakkabılarını atmıştım.
MADDE 14:
Bir kanka o yılın şampiyonlarını
ezbere sayabilmelidir: süper lig, basketbol ligi ve yılın Playmate güzeli.
MADDE 24:
Bir kanka çocuk sahibi olmadıkça
cep telefonunu kemerine takamaz.
MADDE 25:
Bir kanka kız kavgası çıktığını
kankasına vaktinde haber verir.
MADDE 34:
Kankalar şeytan üçlüsü sırasında
göz teması kuramazlar.
MADDE 37:
Ölümüne bile dövüşseler bir kanka
diğerinin kasığına yumruk atmaz.
MADDE 45:
Bir kanka striptiz kulübünde asla
kot pantolon giymez.
MADDE 69:
Anladınız siz onu…
MADDE 75:
Bir kanka klozetin alt kapağını
diğer kankaları için yukarıda bırakır.
MADDE 95:
Bir kanka, etrafta iri memeli bir
kadın varsa, tanışsalar da tanışmasalar da öbür kankaya işaret çakar. Bu tür
işaretler sözlü olmaz.
MADDE 147:
Kankanın eski sevgilisiyle yatma…
Öf…! Tam 150 madde var toplamda
ayrıca bir sürü ek madde, kızlarla birlikte olma yaş aralığı gibi aritmetik
denklemler vesaire. Ne yalan söyleyeyim okurken eğlenmiştim ama yazarken epey
sıktı. Ulen biz erkekler ne kadar hödüğüz oğlum ya… Yalnız yukarıda yazdığım birçok
maddeye sadık olduğumu itiraf etmeden de geçemeyeceğim. Biz erkekler kadar siz
kadınlarında pek sevdiği Barney Stinson’dan inciler işte :)))) Hoşça kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder