Çok doluyum. Böyle zamanlarda çok
tehlikeliyimdir, yazacaklarım tüm yaşam enerjinizi alabilir, bazılarınız bunu
iyi bilir. Bu halet-i ruhiyenin beni yazınsal anlamda çok yukarı çıkardığı vaka
ama neden sonra bunu yapmaya hakkım olmadığına karar kıldım. Ne kadar bilimsel
olduğu tartışılır hatta hurafe; hani gribinizi en yakınınıza bulaştırırsınız da
geçiverir. “hastalığımı sana sattım” diye bir deyim bile vardır. Burada belki
bunu defalarca yaptım, doğru değil bu.
Geçen bir kitapla gittim tedaviye,
internler meraklı gençler biraz edebiyat üzerine konuştuk. Fizyoterapistim ise edebiyat
dünyasının çoğu başyapıtını yerden yere vurdu. Kendinizi zehirlemeyin falan
gibi laflar etti kızlara. Haksız sayılmazdı, geçenlerde (benim geçenlerde
kalıbım bir ila on yıldır ) ben değil miydim Sartre’lara Kafka’lara falan
küfürler döşeyen. Şu sıralar okuduğum romanda bunla ilgili çok güzel bir alıntı
vardı, bir dakika bakıp aynen yazmalıyım : “ öteden beri Cenab-ı Hakk’ın insanlara bu hayatı yazmak için değil, iyi
kötü yaşamak için bahşettiğine inananlardanım. Zaten yazılmış şekli mevcuttur.
Nezd-i ilahi’deki nüshasından, kaderimizden bahsediyorum.” Hayır, illa yazacaksa insan, umutvar şeyler
yazmalı. Allah aşkına mesela hangimiz Raskolnikov gibi dolaşmadık gençliğimizin
ilk birkaç yılında. Ya da Turgut Özben gibi? Bunun ne faydası oldu bünyede,
örnekse ben en verimli yıllarımı Beyoğlu’nda berduşluk yaparak geçirdim o
vakit.
Birkaç aydır ki bu süre nekahet
dönemime denk geliyor, en büyük ibadetin bize verilen bu ömrü layıkıyla yaşamak
olduğuna inanıyorum. O zaman diyeceksiniz ki neden dolusun be arkadaş? Geçen
yıllarıma üzülüyorum birincisi bu ve biliyorum ki bunu düzeltemem. O zaman
bunun üstünü çiziyoruz. İkincisi ve vahim olan ise şu layıkıyla yaşama mevzusu…
Henüz yabancısı olduğum bir şey bu, zorlanıyorum ama eminim üstesinden gelicem.
Hani atraksiyonsa layıkıyla yaşamak belki birkaç ömürlük yaşamışımdır çoğuna
göre. Ama benim anladığım bu değil, etrafımı kalın tuğlalarla döşedim bunca
yıl, incinmekten korktuğum kadar incitmekten de korktum. Hayatın içinde
bunlarda yok mu peki, elbette var. O halde dokunmalı, dokunmalarına müsaade
etmeli.
Üstelik ateşimde var ne duruyorum
karanlıkta?
ŞİMDİ
Üstteki yazıyı yazalı bir hafta
falan oldu sanırım. O gün internetim yoktu sonrasında ise ben evde yoktum. Ayın
birinden beri sigara içmiyorum, demek bırakmak için humerus kemiğimin tam iki
kez kırılması lazımmış. Evet doğru okudunuz kolum gene kırıldı, nasılı boş verin
tam bir talihsizlik. Gene acile düşüp aynı hastanenin aynı oda ve yatağına
düşmek ise bu kadar tesadüf olamaz dedirtiyor insana. “Ortopedi 702/3’ün gülü n’aber”
dedi hekim arkadaşlar. Koluma bireys
denilen fiberglas bir alçı takıp taburcu ettiler. 15 gün sonra kontrol edip bir
karar verecekler. Dua edin tekrar ameliyat olmadan hallolsun. Aynı kolun 3. Bir
operasyonu kaldırabileceğini sanmıyorum.
Bunca talihsizliğe rağmen üstteki
yazının son paragrafına uymaya çalışıyorum. 15 gün sonrasını yaşayarak bugünü
kahredemem doğrusu. Her şey Allah’tan, başka söz bulamıyor insan. Kitap okuyor,
film izliyor, günlük gazetemi okuyup kahvemi yudumluyorum. Çünkü biliyorum ki
her yeni gün bir mucizedir. Diyecek çok şey var,yutkunuyor ve noktalıyorum. Sevgiler…
Umarım bir gün tekrar...
Söylenecek her şeyi söylemişsin zaten... Dipten sonra ivmeyle yukarı itilir insan diye ekleyeyim ben de. Tekrar geçmiş olsun...
YanıtlaSilUmarım haklı çıkarsın Narda..
YanıtlaSilİlginçtir ki, yakın geçmişte buna benzer şeyler düşündüm ben de... İnsan gibi yaşamak, insan olmak, kimseyi kırmamak, üzmemek ve keşkesiz yaşamaktı hedefim. Pazartesi olsun başlarım da, salı bırakmasam bari:)
YanıtlaSilGeçmiş olsun tekrardan.. Umarım ameliyatsız iyileşir kolun.
Eyvallah telve ...
Sil