3 Mayıs 2012 Perşembe

Helada çişimi ederken varoluşu sorgulamak


              Dün gece 4.45’te son bloğumu yazdıktan sonra çişimi yapmak üzere tuvalete gittim. Alaturka bir tuvalet bizimkisi, kim ne derse desin daha hijyenik ve daha rahat bence. İşemeye başlamıştım ki bir hamam böceğinin kaçmaya çabaladığını gördüm. Deliğin hemen yakınındaydı ve idrarımdan dolayı kanalizasyona karışmak üzereydi. Sinirim bozuk ve huysuzum zaten, kaçması için biraz fırsat yarattım, toparlandı ön ayaklarıyla başını temizledi sanki ve hızlıca yukarı çıkmaya başladı. Tam çıkıyordu ki tekrar üzerine… Bu sefer ters döndü, bir sürü bacağını(ayak mı demeli ya da eklembacaklı mı?) hızla sallamaya başladı, doğrulmaya çalışıyordu ama buna izin vermeyecektim. Kafka’nın Değişim’i geldi aklıma, hepimizin bir böcek olduğu falan. Bu sebeple kısa bir an empati  yaptım böceğe;

“ tuvaletin deliğine düşmemek için çabalıyordum ve uzun saçlı oldukça zayıf bir adam üzerime işeyip duruyordu. Ne arıyordum tuvalette ve bu ne âcizane bir durumdu. Adama ne yapmıştım ki benle böyle uğraşıyordu. Böcek olmak hiç kuşkusuz kötü bir şeydi ama böcekleşmek daha vahim bir durum olsa gerekti. İşte en azından bu umutsuz durum karşısında bile varlığımı idame ettirmek için çabalıyordum. Ya şu üzerime işeyen insana ne demeli?”







Evet, o böcek ben olsam kesinlikle bunları düşünüyor olurdum. Yaşamayı hak ediyor doğrusu, benden daha fazla hak ettiği bir gerçek diye düşünmüştüm ki artık çok geç olduğunu anladım. Deliği boylamıştı, üzülecek değildim ama pek sevindiğim de söylenemezdi. Sartre’ın Akıl Çağı romanında bir dostunun evinde baktığı birkaç yavru kediyi bir sepete üst üste doldurup dışarı çıktığı kısım aklıma geldi. Ölsün istiyordu bu kediler, bir ara sepeti koyduğu yerden kaldırdığında yerde bir kan birikintisi oluştuğunu görmüştü. Thomas Mann’in bir öyküsünde de zavallı çirkin sakat başarısız, mahalledeki çocuklarlarca bile dalga geçilen bir adamın sokakta tüm özellikleri kendine benzeyen bir köpeği evine aldıktan bir süre sonra öldürdüğü de aklıma geldi. Köpek insanların aksine onu seviyor, dediklerini dinliyor ve en önemlisi sahibinin varlığına ihtiyaç duyuyordu. İlk kez bunları tadan adam, başında bundan hoşlanır, var olduğunu hisseder ama sonunda zavallı köpeciği belki de bunun verdiği şımarıklık veya sarhoşlukla öldürüverir. Benim durumum da bu muydu şimdi ve tüm bunlar şu işeme süresinde mi aklıma geldi? Sanırım prostat oldum ben :)


6 yorum:

  1. Farklı bir anlatış olmuş. Hoş...

    YanıtlaSil
  2. benim görüşüm olduğuna inanabilirsin elbette, ama katıksız bir gerçek midir benim yorumum onu bilmiyorum.

    YanıtlaSil
  3. :)) merakla sonuna kadar geldigime sasirdim nedense, neden sasiriyorum ki... ooo bu sorular uzar gider.

    YanıtlaSil
  4. Ben azimle sonuna dek nasıl yazmışım bu yazıyı ona şaşırdım şimdi :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...