Çayın ucuz olduğu salaş bir mekânda nasılsın, havalar ne soğudu falan faslından sonra, diyelim konuyu sinemaya getirme gafletine düştün, çalçene ben sazı elime alır ve muhtemelen şöyle devam ederdim: Baba onu bırak ta geçen… opss! Dur yahu neden erkek oluyorsun ki, hoş bir hatunsun sen. Evet devam… Kızım onu bırak ta geçen şu Azeri kanallarında dolaşıyordum gene… Malum bizim ulusal kanallarımızda şu sigaraya alkole buz falan konması, ufacık bir öpücüğün dahi makaslanması gına getirdi. Ya inanır mısın geçen mesela Meg Ryan’ın Billy Crystal ile oynadığı When Harry met sally filmini bilirsin. ( bilmiyorum diyorsun ama ne gam, başladım bir kere anlatmaya) Bilmiyor musun? İzlemelisin. Neyse işte o filmin en can alıcı hatta sinema tarihine kazınmış sahnesini kesiverdi cnbc-e. (ne sahnesi diye sormuyorsun, olsun devam ) yahu işte Meg yani sally bir kafeteryada kahvesini yudumlarken Harry’ye siz kadınların çok rahat orgazm taklidi yapabileceğini ve bizim anlayamayacağımızı söyler. Ve ardından birden orgazm taklidi yapmaya başlar, tüm kafe inler falan. İnan tahrik edici falan olmasının aksine müthiş komik bir sekanstır. Finalde yan masalardan yaşlı bir kadın garsonu çağırıp “ o kadın ne içiyorsa bana da ondan getirin” der. Düşünsene şimdi bu filmi o gün ilk izleyen birisi bu sahneden bihaber olacak. Böyle bi oto sansür, çok yazık. Bu arada Nora Ephron'a selam olsun,tanıyorsun.
Neyse yahu ne diyordum ben en başında… Ah!
İşte şu Azeri kanalında son anda ne göreyim elinde gitar tutan bir genç ve
yaşlı bir zenci gün batımına doğru ilerliyor. Ve pat! The end. Kötüsü jenerikte
akmadı. Yıllar önce küçücük bir veletken izlediğim ve yıllardır izini sürdüğüm filmdi
bu. Hani bir oyuncusunu, yönetmeni falan anımsasam bulurdum şimdiye dek. Neyse
şok olmakla beraber Allah'tan çocuğun kim olduğunu görebildim. Ralph Macchio. Şu bizim
karate kid’miş meğerse.Demek karate,hırgürden sanata yönelmiş velet. Filmse Crossroads. Kızım izlemelisin, gitara blues’a
gönül vermiş bir gencin öyküsü, bir yol hikâyesi aynı zamanda.
Hele finalde ünlü virtüöz Steve Vai ile kapışma sahnesi yok mu...
Off! İlk o zaman duymuştum gitardan böyle
tınılar yükselebileceğini. O yaşlarda Bob Dylan’ın hikâyesi sanmıştım. O yaşta Bob
Dylan’ı tanıyor muymuşum? Bob Dylan dedim de, geçen bloglarda biri… blog
yazıyorum ben. Paris, Edith Piaf falan derken konuyu Marion Cotillardon’ın
canlandırdığı filme getirdiler. Hep derim Cotillard tamam iyi oyuncu, Piaf’ı
oynadı. Kidman Wirginia Woolf’u, Salma Hayek Frida’yı falan. Kızım iyide Cate
Blanchett Bob Dylan’ı oynadı beyaa, ne diyorsunuz Allah aşkına. Evet, bazen
beya diyorum ne yapalım, üj bejim biliyorsun. Çok mu konuştum ben? (……..) 

Neyse onu bırak ta… Hatta sanırım
iki üç yıl önce Oscar töreninde bir herif sahnede adayları tanıtırken,arkasında
film sahneleri de dönüyordu. O yıl bir köpeğin başrolü oynadığı bir film de
vardı. Herif Bob Dylan’ında ki başarısına atıf yapmak için şöyle bir espri
patlatmıştı: “Bir an köpeği Kate Blanch’in canlandırdığını sandımJ” hiç unutmam bir defasında da Blake Edwards
sahneye yaşam boyu onur ödülü almak için şu son model tekerlekli sandalyelerden
biriyle çıktı. Ve tam ödülü kucakladığı anda sandalyenin motoru hızlandı ve son
sürat dekora tosladı. Ya gülmekten ölmüştük. Ne hoş göndermeydi. Blake be! Hani
şu pembe panterleri, gene Peter Sellers’in Parti’sini falan çeken yönetmen.
Durum komedisinin üstadı piri duayeni…Ruhu şad olsun, müthiş bir finaldi.
Gelecek program: Miligram deneyi ve otoriteye itaat ya da simpson- south park ve family guy...Ya da alakasız bir şey:)
Bende yakında bloğumda
bahsedeceğim bunlardan. Şu dizi furyasından da. Giderek çıta düşmüyor mu sence
de. Duyuyorum geym of tronslar, wempayr dayeriler falan. Geçen şöyle bi baktım, hepsinin yegâne
özelliği erotizmin sınırlarını zorluyor oluşu. Seks her zaman satar doğru,
hatta edebiyata bile sirayet etmeye başladı. Grinin elli tonu falan bunun
kanıtı.Benim blogda bile en çok okunan yazılar arasında içinde seks sözcüğü
geçiyor diye Woody’nin bir filmi en çok tıklanan ikinci yazı oldu J
Bir de netten falan izliyorlarmış paket halinde, yuh be. Bir ara Amerika’nın ekonomik krizini konu
almışlardı en azından. Hung geçim sıkıntısı çeken bir öğretmenin ek iş
jigololuğa başlamasını. Shameless adı üzerinde, koca bir ailenin dağılmamak
adına ahlaksız her türlü işi yapmasını. Bored the death başarısız bir yazarın
arta kalan zamanlarında dedektifliğe soyunuşunu anlatıyordu. Bu müthiş komikti
yalnız. İt’s always sunny in philedelphia’ya yakın absürt bir mizah anlayışı
vardı. Ama şimdilerde gördüğüm şu flight of the concords adlı dizi muhteşem. Suny
filedelfiya kadar absürt, family guy kadar rahatsız edici ve kışkırtıcı. Hem
ayrıca müzikal. Geçen bölümde, çocuk müzikten umudu kesip caddede canlı tabela
işine girişiyor. İş arkadaşı kıza şöyle bir şarkı döşeniyor : lanet olsun çok
güzel bir kadın. Acaba bunu ona söylesem bu beni cinsiyet ayrımcısı yapar mı?
Lanet olsun o kadar güzelsin ki beni cinsiyet ayrımcısı yapıyorsun. Diye
gidiyor işte J Ah!
Bak beatiful tango çalmaya başladı.Ne? Çayım mı soğudu, bakayım… puuhhhh!
Gelecek program: Miligram deneyi ve otoriteye itaat ya da simpson- south park ve family guy...Ya da alakasız bir şey:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder