Çok sevdiğim ablam arkadaşım
feysbukta Nietzsche’nin şu sözünü paylaşmış : "Ruhunda sükûnete kavuşmak
ve mutlu olmak isteyen insanlar, inanmalı ve iman etmelidir, ama hakikatin
peşindeki insanlar, iç huzurundan feragat edip, yaşamlarını bu sorgulamaya
adamak zorundadırlar."
Kendimi bildim bileli şu iç
huzurundan feragat edenlerdim ama artık çok yorucu olmaya başladı. Akıl ve ruh
sağlığım ciddi anlamda bozuldu. Bilmek ne işe yarar ki bir şey yapamayınca
insan. Matrix filmini hatırlarsınız oradaki kel kafalı karakter artık
gerçeklikten sıkılır bu yükü kaldıramaz ve ajanların onu tekrar o sanal
dünyanın hüküm sürdüğü fanusa sokmaları için dostlarına ihanet eder. O adama
asla kızmadım biliyor musunuz, tercih meselesiydi zira ve o bu sanal mutluluğu
tercih etti.
Hayır, yanlış anlamayın ona
özendiğim yok lakin sürekli gerçekliğin içinde olmak… Arada o fanusa girmeli insan,
birkaç doz almalı diye düşünüyorum. Son zamanlarda demet akalın hande yener
falan dinlemeye başladım, haydi eller havaya moduna girmeye çabalıyor,
astalavista bebeğim naraları atıyorum. Geceleri uyuklamaya yakın vakitlerde ise
genç tv’yi açıp hot video klipler eşliğinde uykuya dalmaya çalışıyorum. O twerking
yapan hatunların popoları insanı bir zaman sonra paralize etmiyor değil
doğrusu. Hatta yeni yayın sezonu açılsın birkaç diziye de başlamalı.
Yine geçen Stanley Miligram’ın
otoriteye itaat deneyinden açıldı mevzu. Aynı değil ama benzer The Experiment
filminden de bahsedince bu da bir şey mi, bizim son 10-12 yıldır yaşadıklarımız
yanında vız gelir dendi. Gerçekten, Tanrım bizi neyle sınıyorsun?