Bütün
hayatımızı rutinlerimizi muhafaza etmek için yaşarız gibisinden bir sözü vardır
Oscar Wilde’ınSizi bilmem ama beni çok iyi tanımlıyor bu sözü. Seviyorum
rutinlerimi ve gerçekten onlara sahip çıkmak çok zor. Bazen vakit bazen de
nakit sorunu yaşıyor insan, bazen bambaşka şeyler…
Kendime
ikisi bir arada diye üretilen bir notebook aldım geçen Cuma, klavyesi
ayrılabiliyor ve bir tablete dönüşüyor isterseniz. Geçen sene evimize çok uzak
olmayan bir park keşfettim, harika bir yer. Şehrin göbeğinde olmasına karşın
ağaçlar çiçeklerle kaplı, asmaların altında gizlenmiş bir kıraathanesi de var
ve hemen yanı başında yapay bir gölet, içinde
süzülen kuğular ördekler vıraklayan kurbağalar ise cabası. Tabii her yer
gibi aslında burayı da güzelleştiren semtin sakinleri. Çoğu belki de hepsi
emekli olmuş amca ve teyzeler, üstelik Boşnak veya göçmen kökenliler, yani
tatlı insanlar. Geçen yaz aksilik pek gidemedim sevimsiz bir kaza yüzünden. Bu yaz
nasip olursa, hatta izinli olduğum bu ilk Cuma oraya işte bu notebookumla
gideceğim. Gerçi böyle bir yerde bir teknolojik aletin ekranına bağımlı kalmak
salaklık olur. Ama tam da bu işler için aldım bu aleti. Günlük köşe yazılarını
okurum yazarların, ilham gelirse bir şeyler karalar, çayımı yudumlar sigaramı
tellerim.
İstanbul’da
dolaşmak çok yorucu ve beyhude geliyor kaç yıldır. Şehri öyle bir yere
getirdiler ki hemen her semt ufak bir şehircik oldu. Sinema tiyatro falan
diyelim her şey muhitinizde var. Tek fark, diyelim Beyoğlu’nda bir kafe de
kesişeceğiniz kız farklı, semtinizdeki farklı dünyalardan. Gerçi oraları doluşturanlarda
şu sağdan soldan gelenler değil mi? Otuzundan sonra kafe insanı oldum ben, en
keyif aldığım şey havadar ve sigara içilebilen bir yerde saatlerce oturmak. Hem
evime ne kadar yakındaysam kendimi o kadar güvende ve huzurlu hissediyorum. Ev hasreti
mi İstanbul hasreti mi bilmem, ondandır tatilde nereye gitsem üç gün sonra koşarak
geri dönüşlerim. Yeni arkadaşlıklar kurmakta ürkütüyor beni, hele aşk falan
Allah korusun. Tamam işte, bugüne dek
biriktirdiklerim eksilttiklerim kafi bence.
Ayın
on altısı malum kritik bir tarih ülkemiz için. Şimdiden ilan ediyorum sonuç
evet çıkarsa sanırım burası hariç tüm sosyal medya hesaplarımı kapatıcam. Buraya
da eski güzel günleri çağrıştıran masallar döşenirim suya sabuna dokunmadan. Çok
sevdiğim bir söz var, herkesin boğulduğu yerde ben de yüzerim diye. Belki yazın
bir yurt dışı seyahati yaparım ve belki de dönmem başarabilirsem. Neyse, yarının
garantisi yokken uzun vadeli planlar yapmak öyle gülünç ki :) vallah herkes
gibi yaşayacağım bir hayatım var, şartlar ne getirirse getirsin her anın tadını
çıkarmaya bakmalı. Tam bu noktada Cuma planı suya düştü bile, ben dememiş
miydim :) aletin “ı” harfi kırılıverdi şimdi. Ne şans :) yarın aldığım mağazaya
giderim ve onlarda muhtemelen servise falan yollarlar geri dönmesi falan on beş
günü bulur kesin. Neyse böyle şeyleri dert edecek değilim artık. Sevgiler… :)
Pes hakikaten !.. ne marka o, bilelim de almayalım :)
YanıtlaSilSen cuma o yeşillik alana gidişini neden bu notbuka bağlıyorsun ki? bak evren sana onsuz gitmen için bir seçenek sunmuş, görmeyi seç ve yanına kitap kağıt kalem al yine de git. Oku, yaz, çiz, bir kare foto çek ordan yayınla. Her küçük noktada duraklamanın alemi yok, mehter takımında mısın mübarek ? :D :D :D
Sevimli hayalet casper markası abla, işte bu tarz şeyler hep bulur beni demiştim :) ama bunu da bir inanç haline getirmiyorum asla.
YanıtlaSilTabii ki gidicem kısmet olursa ama öncesi doktor kontrolüm var. Tek zenginliğim ya da en önemli diyelim biz ona sağlığım.Sevgiler...
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun.
YanıtlaSilSizinde Ebru hanım gerçi en buruk geçen bayramımız oldu bu:((
YanıtlaSilSen gidersen , ben gidersem , nasıl çıkar bu memleket aydınlığa?
YanıtlaSil