“Seni koşturan şey
ne?” diye sormuştu, basit bir soru gibi gözüküyor olmasına rağmen o an cevap
veremedim. Soruyu soranın “o” olması belki de zorlamıştı beni;acaba asıl
maksadı neydi?
Koşmak…
Neden koşuyordum
sahiden, her şey gibi bununda mı bir nedeni olması gerekiyordu. Sağlık için
olamaz çünkü sekiz on kilometre koştuktan hemen sonra bir sigara yakıyordum. Sanırım
ilk koşmaya başladığımda fena halde öfkeliydim,bir sonrakinde ise oldukça
üzgün,diğerinde çaresiz… koştukça problemlerimden kaçmaya çalışıyordum belki. Şu
yukarıdaki duygu durumlarım bir aralar öyle üst üste gelmeye başlamıştı ki sonunda
koşu vazgeçilmez bir rutinim haline gelmişti. 35 derece yaz sıcağında karda
kışta hemen her koşulda koşuyordum. Aslında Forrest Gump gibi kıtayı baştan
sona koşarak geçebilirdim. Ama bir koşu parkında yapıyordum bunu ve parkur bir
kilometre çapında ve daire şeklindeydi. Ne kadar koşarsam koşayım hep aynı yere
geliyordum. O parkur bu özelliğiyle çok şey öğretmişti bana :)
Sonra bir gün aklıma
o kadın geldi,Gabriela Andersen. Henüz 4-5 yaşlarındaymışım izlediğimde ama her
nasılsa aklımda kalmış. 1984 los Angeles olimpiyatlarının en unutulmaz olayı belki
de bu kadın olmuştu. Maraton koşuyordu ve sanmayın ki hafızalara kazınmasının
sebebi inanılmaz bir rekor kırmasıydı. Yarış biteli saatler olmuş, seyirciler
artık diğer branşları izliyorlardı.Birden Gabriel stadyumun kapısında belirdi. Bırakın
koşmayı yürümekte bile güçlük çekiyordu. Maratonda bir kural vardır: önemli
olan birinci olmak değil yarışı bitirmektir. İlk biri fark etti onu ve
parmağıyla işaret etti,sonra tüm stat ayağa kalkarak delice tezahürat etmeye
başlamıştı. Oldukça bitkindi, açıkça belli oluyordu bu, bir sağlık görevlisi
yardım etmek için atıldı ama gabriel yitik bilincine rağmen buna izin vermedi. Çünkü
bir görevli size fiziksel temasta bulunursa diskalifiye olursunuz. Son yüz
metre,artık düz bir şekilde bile yürüyemiyordu. Vücudu artık onu dinlemiyor du,bir
ara sol ayağı çakılı kaldı,ama buna izin veremezdi. Artık son on metre sağlık
personeli düştü düşecek gabriel’le birlikte yürüyor. Son üç metre gabriel
düşecek gibi,görevliler bu sefer dokunmamak için kaçıyor.Hadi gabriel… ve
finiş. Bir görevlinin kucağına yığılıp kalıyor. Gabriel hâlâ ülkesinde bir
kahraman olarak seviliyor ve oldukça sağlıklı :) İnsanın en önemli yarışı kendisi ile olandır.
Gabriel o lanet olası parkuru bitirmeyi kafayı koymuştu. Ve bunu başardı. Hepimiz
bir şeyler için koşmuyor muyuz aslında ? Bana her koşulda mücadele etmeyi,asla
yılmamayı öğrettiği için Gabriela Andersen’e; saflığın iyiliğin temiz bir
yüreğin ise başaramayacağı hiçbir şey olmadığını gösteren Forrest Gump’a sonsuz
teşekkürler..
Yine çok güzel yazmışsın:) Herkesi ve her şeyi unutmak için koşmak istiyor insan..Ne kadar hızlı koşarsa o kadar çok ve o kadar çabuk kurtulacakmış gibi..Bitiş noktasına geldiğinde ise, kurtulmak istediklerinin ondan önce yarışı tamamladığını görüyor çoğu zaman...
YanıtlaSilhatırlattığın için tşkler levent:) ben de benim kıza seyrettireceğim akşam.
YanıtlaSilLevent'de blogdaki koşusuna devam ediyor galiba... :))
YanıtlaSilOoo tam 2 hafta olmuş....bu ara çok fazla..
YanıtlaSilgüzel yazı ve doğru düşünceler:)run!
YanıtlaSilksksdkdk
YanıtlaSil