Dijital teknoloji ile alakalı bir
yazı yazacağım hiç aklıma gelmezdi doğrusu. Ancak azizim öyle kolaylıkları var
ki bazı yönlerden insan istese da kaçamıyor. Ki beni bile oltaya getirdiyse…N’olmuş
ki sana ? efenim beş yıl öncesine dek cep telefonu nedir bilmezdim ben, pozitif
bilimle hiçbir sorunum yok ama teknolojinin bu fütursuz devinimi benim gibi
geri kafalı birini huzursuz etmeye yetiyor. Çoğu aleti gereksiz buluyorum. Başta da şu cep
telefonlarına gıcığım, doksanların sonuna dek gayet güzel herkes bu zamazingo
olmadan idare edebiliyordu. En nihayetinde geçen sene aptal olan telefonumu
akıllısıyla değiştirdim. Fiyatından yola çıkarsak pekte yüksek zekalı sayılmaz
sanırım. Cigabaytmış yok çift bellekmiş falan hiç anlamadığımdan (anlamak
istemediğimden) ancak fiyatından bu çıkarımı yapabiliyorum. Fakat gel gör ki bu
orta zekalı telefonun bile ne marifetleri varmış. Yeğenlerim sağ olsun teenage
her Türk evladı gibi hepsi olaya fazlasıyla vakıflar. Mesela Duolingo diye bir
program varmış, bir aydır abonesiyim ve fazlasıyla paslanmış İngilizce lisanımı
tekrar düzeltmeye başladım. Sadece İngilizce mi istediğiniz lisanı bu zevkli, kolay, insanı sıkmayan uygulama ile öğrenebiliyorsunuz. Bir de öyle akıllı ki
mesela bu akşam 19 30 gibi girip oynadım mı yarın takribi o saatlerde
uyarıyor beni : Levo bak alıştırma zamanın geldi haa diyor.
Az önce de qoshe yazarları diye
bir uygulama keşfettim. Yurt içi ve yurt dışından binlerce gazeteye tek tuşla
ulaşabildiğiniz gibi devamlı okuduğunuz köşe yazarlarını favorilerinize
ekleyebiliyorsunuz. Ben sayıyı biraz abarttım gibi. Ufak bir hesapla her
birine beş dakika ayırsam hızlı bir okumayla günde en az iki saatimi vericem
sanırım. Zararları yok mu elbette var,şeytan azapta gerek. Tamam tüm sevdiğim
köşe yazarlarını okumak istesem yaklaşık günde beş gazete almam lazım. Eh asgari
ücretle zar zor iş bulmuş ben sigaranın bile en çakmasını içerken nasıl yapsın
bunu. Ancak azizim böyle giderse yakında kimse gazete satın almaz. Bu yazarlar
bu gibi programlardan telif almıyorlarsa artık hiçbir yerde de yazmazlar. Ayrıca kendi
adıma diyeyim devlet bir şekilde bu programı kullananları ve favori yazarlarını
takip ediyorsa her an içeri atılmak ta işin cabası. Kitaplar içinde aynı şey
geçerli, her daim e-kitaplara karşı olan ben işte nihayetinde dayanamayıp
cebime bir kitap indirdim. İş yerinde öğle molalarında okumak için sadece. Şimdi
ya Levo kanlı canlı bir kitapta alıp okuya bilirdin molalarda diye
hayıflanabilir. İnanın dostlar eğer bunu yapacak olursam zaten “farklı” olan
bana gıcık olan mesai arkadaşlarım benden daha fazla alerji kapacaklardır. Çaktırmadan
her birinin yaptığı gibi telefonu elime alıcam ama onların aksine okey tavla
falan oynamayacağım da çaktırmadan kitap okuyacağım.
Şu steve jobs denilen herifin bir
dahi olarak uğurlanması da çok zoruma gitmişti. Hala da aynı fikirdeyim. Benim gözümde
kilden tabletlere ilk yazıtları yazan atalarımızdan fazla bir şey yapmamıştı. Kilden
dijital tablete geçiş, bu mu büyük buluş. Bakalım on milyon yıl sonra gelecek
nesillere bizden ne kalacak. Suya yazıyoruz sayın okur,bir sabah kalktığımızda
internet denilen şey veya içine yüklenenler püf diye uçabilir. Siz Amerika’nın
sırf bu kaygıyla her sene o yıla ait bulunmuş ne kadar çok şey varsa (
yemekten,kıyafete, bilimsel bir gelişmeden,çözülmüş bir matematik
problemine,yazılmış kitap çekilmiş filme dek) nükleer bombaya bile dayanıklı
bir zaman kapsülüne yerleştirip yerin 150 metre kadar dibine gömdüklerini
biliyor musunuz ? Şayet bir gün bir felaket koparsa bizden sonrakiler bu
materyallere ulaşıp yol alsınlar diye.
Fotograf makinesi ilk
bulunduğunda dönemin entelektüelleri feveran etmişler. Bu aletin resim sanatını
öldüreceğini iddia etmişler. Ama zaman korkularının yersiz olduğunu gösterdi. Hiçbir
fotograf makinesi insanların zihnindekileri resmedemez zira. Siz hiç mekanı
Salvador Dali gibi surrealist çekebilen bir makine gördünüz mü ? ( umarım
yoktur :) )aynı kaygıyı sinema çıktığında tiyatro emekçileri yaşamış ama
hepimiz biliyoruz ki tiyatroyu sekteye uğratmış olsa da asla aynı şey değiller
ve olmayacakta. Tiyatro iki boyutludur aynı oyuna defalarca gidin göreceksiniz
ki her defasında farklıdır. Zira oyuncunun o günkü halet-i ruhayesi,
hastalanması ve en önemlisi seyirciden aldığı reaksiyonla çok farklı
performanslara tanık olursunuz. Beyazperde de oyuncu seyirciyle bir ilişki
içinde değildir,olamaz. Sizden gelen bir gülüş, ağlayış veya bir alkış oyuna
yön verir. Tiyatro topyekün bir performans sahasıdır aslında. Şimdi bende
yersiz kaygılar içimde miyim bilmiyorum ama. İşte öyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder