26 Haziran 2016 Pazar
22 Haziran 2016 Çarşamba
Ben seccade olayım Yaşar hoca sırtımda namaz kılsın
Hulki Cevizoğlu: Evet şimdi Maun suresinin mealine gelelim. “Gördün mü o dini yalan sayanlar. İşte o dul ve yetimi itip kakan. Yoksulu doyurmaya özendirmez o. Lanet olsun o namazlarda dua edenlere ki namazlarında dualarında riyaya saparlar. Gösteriş içindedirler. Ve onlar kul hakkının yerine ulaşmasına zekata iyiliğe engel olurlar...”
Yaşar Nuri Öztürk: Birinci ayette sorduğu sorunun cevabını 7 ayette veriyor. Burada “din günü” diye koyuyor. Allah “din günü” diyecekse derdi. Dinini inkar edenlere mal edecek, geçecek. Manası; kılanlardan bahsediyor sure, nasıl dini inkar edenlere diyecek? Kuran iki türlü dinsizlik ve imansızlık söylüyor. Biri açıkça deklare edilmiş imansızlık. Bir de Maun suresinin deşifre ettiği gibi... Ben inanıyorum diyor o da yetmiyor muntazam namaz kılıyor. Kuran emrettiği namazı kılmayanları lanetlemek değil ,hiçbir yerde tehdit bile etmiyor. Ancak o namazı çıkar ve riya ile kullananları açıkça lanetliyor. “Feveylül lil musallin” ayetini ben mi soktum Kuran’a? “Yok o orda duracak, ama sen onu göremezden geleceksin!..” Yok öyle yağma. O zaman ona mümin demezler... “Tamam da hepsini söylemen şart mı?” diyorlar bana.
ATATÜRK’E SANSÜR MÜ
UYGULAYACAĞIZ?Hulki Cevizoğlu: Benim daha önce yayınlanan Atatürk’ün sözünü kullandığım bir kitabım var. “Bırakmayı Düşündüm” diye. “Gizli Sözler” adıyla bu aybaşında yeni baskı ile çıkıyor piyasaya. Bu kitabı yazarken, “Tamam ama hepsini yazmanın zamanı mı” diyorlar. Ben de diyorum ki Atatürk’e sansür mü uygulayacağız. Herhangi bir gerçeği dinde olsun, siyasette olsun saklamak ihanet derecesinde kötü bir şey.
Yaşar Nuri Öztürk: Atatürk’le ilgili köşemde yazıyorum... Mustafa Kemal, aynı zamanda teolojik bir fenomendir. İlahiyat bahisleri içinde tartışılmalı bunlar. Bütün hayatı boyunca her konuşmasında din geçiyor. Atatürk din meselesinde asla kaçak güreşmedi, asla kıvırmadı... Fırsat bu fırsat Türkiye Atatürk’e sövmenin anavatanı oldu.
UYGULAYACAĞIZ?Hulki Cevizoğlu: Benim daha önce yayınlanan Atatürk’ün sözünü kullandığım bir kitabım var. “Bırakmayı Düşündüm” diye. “Gizli Sözler” adıyla bu aybaşında yeni baskı ile çıkıyor piyasaya. Bu kitabı yazarken, “Tamam ama hepsini yazmanın zamanı mı” diyorlar. Ben de diyorum ki Atatürk’e sansür mü uygulayacağız. Herhangi bir gerçeği dinde olsun, siyasette olsun saklamak ihanet derecesinde kötü bir şey.
Yaşar Nuri Öztürk: Atatürk’le ilgili köşemde yazıyorum... Mustafa Kemal, aynı zamanda teolojik bir fenomendir. İlahiyat bahisleri içinde tartışılmalı bunlar. Bütün hayatı boyunca her konuşmasında din geçiyor. Atatürk din meselesinde asla kaçak güreşmedi, asla kıvırmadı... Fırsat bu fırsat Türkiye Atatürk’e sövmenin anavatanı oldu.
11 Haziran 2016 Cumartesi
arizona dream iyi filmdir
Yazacak öyle şey var ki ama şimdilik internetin bu sanal
çöplükte bana verdiği bilmem kaç kilobaytlık işgal hakkımı amiyane tabirle
sizlere giydirerek harcayacağım gene ve bu son olacak.
Facebook ve twitter kanımca sosyal medyanın en işlevsel
kullanıldığı ağlar,siz bakmayın ülkemizdeki kullanılış şekline. “Ağ Toplumu”
denilen kavramın mucidi Manuel Castells bizlere sanal cemaatler kavramını da hediye
etmişti vakti zamanında. Taze bir sosyolog olarak diyebilirim ki bu sanal
cemaatleşme en çok blogger da vücut buluyor. Bir blog kardeşliği var ve acayip
derecede irite oluyorum bundan ve her nasılsa sağlam bir eleminasyon yapmama
rağmen takipçisi olduğum ve takipçilerim olan bir çok blog yazarı bu furyanın
içinde. Arap baharında ve gezi parkı gibi toplumsal eylemlerde sosyal medyanın
nasıl aktif bir şekilde kullanılabildiğini gördük. Yerkürenin sahipleri için
yeni bir tecrübeydi bu ve ne yapacaklarını bilemediler. Biz sosyologlar içinde
çözümlemesi zor bir süreçti. Günümüz dünyasında herkes bir yazar, herkesin
kendi medyası var. Muazzam bir nimet bu ama söz konusu bloglar ise suya sabuna
dokunmaya imtina etmek bir yana en pasifize “cemaat” sanki herkes birbirine üç
çayına gidiyor. Yapılan yemekler gidilen yerler ama mutlaka arasına birkaç çay
kaşığı edebiyat sıkıştıralacak. Bir mertebe atlayanlar bunu bir kitap yazarak
taçlandırıyorlar. Herkeste bir sevinç çoşku, biliyorlar azmederlerse sıra
onlara da gelecek bir gün. Reelde yapılan çay sohbetlerinde kimileri okuma
günleri yapar,çoğunluk batı Avrupa ve Amerikan banliyölerinde kadınların
gerçekleştirdiği bir aktivasyondur bu. İyidir de mesela Gorki hatim
edilir,üzerine fikir teatileri falan yapılır. Burada ise… burayı boşverin gene
susma hakkımı kullanıyorum,arif olan anlasın.
Asgari ücretle geçinen bir insanım çoğunuz gibi. Elimden geldiğince
bir çok temel ihtiyaçtan vazgeçerek kazandığım ücreti tiyatro sinema kitaba
falan harcıyorum. Ve en titizlendiğim konu oluyor tabii. Mesela bir filme
gideceksem sağlam bir etüt yapıyorum, referans kaynaklarını sonuna dek takip
ediyorum. Ve maksimum fayda sağlayacağım ( faydadan kasıt kültürel haçlığımı en
iyi besleyecek) filme bilet alıyorum. Kitaba gelince matbaanın icadından beri
yazılagelen öyle çok devasa eserler ve yazarlar varken kimse benden bir
bloggerın veya yeni bir yazarın kitabını alıp okumamı beklemesin, bu tamamen
benim tasarrufum elbette. Doğrusu şu demek için yazmıyorum. İsteyen yazsın
piyasa sürsün banane ama sanki nasıl anlatsam bütün bunlar bana bir evcilik
oyunu gibi geliyor. Tamam bu kadarı kafi diyor ve yeni paragrafa geçiyorum
Dün akşam Burada Laf Çok isimli programda üstat Cem Özer
vardı. Yaşı yetenler nasıl bir talkşovcu olduğunu zaten biliyordur. Programını sonlandırırken
ben sizin yerinizde olsam yalnızca bu programı seyrederdim derdi. Yazımı sonlandırırken
ben sizin yerinizde olsam:
Yalnızca http://eski-tas.blogspot.com.tr/
isimli blogları okurdum.
Yalnızca Ulusal Kanal’ı
izlerdim.
Yalnızca Soner Yalçın, Yılmaz Özdil ve Sebahattin Önkibar’ı
okurdum.
Yalnızca çeşitli sosyal ağlardan Banu Avar’ı ve Nihat Genç’i
takip ederdim.
Ve yalnızca başucu kitabımın Nutuk olurdu.
5 Haziran 2016 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)