Yazılarım sıklaştıkça kötüleşmeye başladı; farkındayım.
Bunda takip ettiğim blogların etkisi oldukça fazla. Hemen hepsi entelektüel
,kaliteli insanlar, ele aldıkları konular bunun en büyük göstergesi. Kendimi bi
halt zannederdim ama gittikçe küçülmeye başladım.Ne de güzel oluyor inanın.
Dün arkadaşıma anlattıklarımı sizle paylaşayım.
“Çok rahat
yaftalıyoruz insanları,önyargılarımız çok fazla.Oğlum yıllardır radyo 3’ü
dinlerim ben. Sen tiyatrolara yapılan bürokratik baskıyı,katli duydun basından, sadece bunla kalsa uzun zamandır Radyo 3’e ket vuruluyor. Önce bir bakan çıktı
dedi ki; halkımız caz müzik olsun,klasik müzik olsun dinlemiyor,o sebeple bu
radyonun yayınları kısaltılacak.Ve ardından yurdun genelinde yayın yapan radyo 3’ün
atıyorum Gazi Antep ,Van,Trabzon gibi yerlerdeki frekansı başka radyolara
devredildi. Neyse konumuza dönelim.Abicim mesela Mozart’ın bir eseri çalardı
radyoda yıllar öncesi ve telefonla ilk bağlanan kişiye mutevazı bir hediye
verilirdi soruyu bilirse,çoğunlukla bir kitap.
Şahit olduğum bir telefon konuşması:
Alo buyurun radyo 3’tesiniz. Kimle konuşuyorum.
Merhaba ben Ayşe falanca
Ayşe hanım ne işle meşgulsunuz ve nereden arıyorsunuz?
Ev hanımıyım, Sivas’ın bir köyünde yaşıyorum,çoluk çocuk
uğraşıyoruz işte.
Peki Ayşe hanım çalan eser Mozart’ın hangi eseri biliyor
musunuz?
Hmm sanırım çalan Mozart’ın 1 nolu keman konçertosu’ydu.
Bildiniz hanfendi,bizden Sartre’ın Bulantı isimli bir
romanını kazandınız.
Ulan kafamı buluyorlar bizle olmuştum oğlum.Bende yıllardır
dinlerim ama ne senfoni numarasını bilirim ne de kimin icrası olduğunu, belki
çaykovski’nin birkaç eseri. Ama hayır dostum,bu ülkede böyle insanlar var,az da
değil belki sayıları.Anadolu’nun filanca köyündeki çoban Ali neden okumamış
olsun Kafka’yı, neden gündemle alakadar olmasın.Aytmatov’un neredeyse tüm
kitaplarını okudum.Onda da aynı şaşkınlığı yaşıyordum.Mesela yılkıya bırakılmış
atlara çobanlık eden bir köylü- ki vaktinin çoğu bir dağın en zirvesinde geçer-
siyasetle oldukça alakadar ve bilinçliydi.Ülkesinin gerçeklerinin farkındaydı
ve gerektikçe kente iniyordu. Mesela Leyla Müldür’ün bir programı vardı yıllar
önce TRT2’de.O yıllar trt 2 bir kültür sanat kanalıydı. Şimdiki gibi iktidara
biat etmiyordu. Atilla Dorsay’ın Rekin Teksoy’un sinema üzerine programları
vardı.Hani zor bulunan filmlerdi.Rekin ağbi bizzat mesela Çek bir yönetmen’den araya bir
sürü aracı sokarak filminin kopyasını isterdi.Ülkemiz sinemalarında yer
bulmamış filmler,izledin izledin yoksa bir daha tüm ömür göremezsin.İnternette
de bulamayacaksın emin ol,ne şanslıydım kendi adıma. Şevket Uğurluer hafif batı
müziğinden örnekler verirdi.Şimdi 80’lerinde sanırım, hâlâ bir takım Hotel
lobilerinde çalıyor.Yerini ne mi aldı,Ümit Besen’le anılarla müzik.Hayır,aşağı
görmüyorum ama…
Neyse Leyla Müldür diyordum,kadın gezi programı gibi bir şey
yapmıştı.Filanca köye gidiyor ve kahvede çayını yudumlayan Mehmet
amcaya şöyle bir soru soruyordu : ‘ Dostoyevski’nin yazarlığı hakkında ne
düşünüyorsunuz’ ulan ne yapıyor bu kadın diyordum kendi kendime.(Belki Leyla
Müldür değil de başka bir şairdir yanlışsa affola) Sonra n’oldu biliyor musun
dostum zamanla cevaplar almaya başladı.Ali dayıdan,bakla ayıklayan Fatma teyzeden
falan. Evet, o kadın aşağı görmek bir yana karşısındaki muhatabının bunu
bilemeyeceğini düşünmüyordu, ya da bilmesi gerektiğini düşünüyordu.Bir şehir
züppeliği, bir ukala tavırı hak görmüyordu üzerinde. Gelelim takip ettiğim
bloglara; “- levo senin bloğun mu
var,versene adresini” “yok aga tanıdıklarımdan gizliyorum zamanında fazlaca afişe
ettim kendimle ilgili şeyleri.” Neyse baktım, incik boncuk dizen ,ördüğü
hırkayı paylaşan yemek tarifi veren o kadınların bir çoğu arada Sartre,Puşkin
veya İngmar bergman’dan,Paganini’den bahsediyor. Anlatabiliyor muyum. Çoğu beni
takip etmesine rağmen ben takip etmezdim onları,ancak beni okuma listelerine
koymalarından anlamalıydım.Bu arada nedense okurların sanırım hepsi karşı
cinsten,kötü mü hissetmeliyim bilmiyorum.Kendimi Ahmet Altan,Cezmi Ersöz falan
gibi hissettim.(pek sevmem bu adamları)İlk gençliğimde kızlar bunları okurdu.Şimdilerde Elif Shaphak
denilen yazarı okuyorlar ya neyse..( taşlanıcam şimdi,Elif Şafak’a laf ettik )
Nerden girmiştim bu konuya dostum,uff! Yaşlanıyorum ben.Çenesi düşük ihtiyarlara
döndüm,hem de konunun kıçını başını birbirine bağlayamayan”
Ben olsam beni okumazdım sayın okur,mimlemek ,ödül vermek
falan gibi aptalca şeyler var bu blog aleminde.Ben daha önce yaptığım ve şu
yukarıda bahsettiğim okunası bloglardan bahsedeyim.Geçen sefer gibi linklerini
vermeyeceğim.İzin almadan paylaşmak ayıp oluyor sanki ve liste kabarık bunla
uğraşamam şimdi. İsimden aratın gogulda karşınıza çıkar.Bu arada en favori
bloglarımın nedense en fazla 3-5 okuyanı var, zaten görünen o ki sen takip
etmeden kimse seni takip etmiyor.Yorumlarda öyle,şu 3-5 okuru olan bloglar
sağolsunlar bu riyaya düşüp beni izlemiyor,hatta yaptığım yorumları
yanıtlamıyor bile.Cool adamlar canım :) hemcinsim olabilir bak onlar emin
değilim.Neyse işte liste,ah! Bu arada cidden bir süre yazmasam iyi mi olacak
ne, ya da yazayım da kimse okumasın.Okumayın be vallah,gittikçe saçmalar
oldum.Ben yaza durayım,siz bir iki ay sonra falan bi uğrayın,anca düzelirim
bence.Hadi Levoo ver şu listeyi,ay çenene…
7.oda – sanırım herkesin bildiği sağlam blog,sık yazmaz ama
özenli ve bahsettiği konuya hakimdir.Cafe-melange- iki bloğu var
bildiğim,iyidir.Buraya hiç uğramayanlardandır kendisi :) resimnotları – az güncellenen
faydalı bir blog,yeni keşfettiklerimden.sanırım okuma listesinde
değilim.Olsun saygı ve selamlar…Asla olmadığımın aynısı – bu bloga yeni eklendim
ama fena değil gibi,takipçisi olacağım.atlasın yükü- bu da yenilerden,o da beni
izlemiyor yanılmıyorsam,ayrıca sevdim :)
bir vizörün arkasından – bu abi çook az yazıyor izleyen bi benmiydim
bilemedim şimdi,keşke yazsa dediğim bloglardan. Bendenbenkim – yakında yayın
hayatına son vereceğini söylemişti,umarım devam eder. Delimine – yakında bir
milyon takipçisi olacağını sandığım blog.Eski-tas- ooo! Bu abiyi yeni
tanıdım,belki kadın ne bileyim. Çok iyi bence, ama yorum falan bile yapmak
yasak,o derece yani. Ezvelez- benim gibi vudi ellın hayranı olduğundan sevdiğim
cici blog :)Ostobus – iyiydi bu,hem hemşehrimdi yanlış anımsamıyorsam,sinemadan
falan yazar,iyidir.ancak yazmaz oldu. hayal kahvem- bir şey yazmaya gerek
yok,beni okuyan herkes zaten sanırım kendisine ekli :)çiçeklendim – iyiydi bu
yazmaz oldu derken,şimdi baktım bir post girmiş,yazı bitsin okuyacağım ;)
kahve-molası – hani el atsa sağlam yazılar çıkacak olan blog,listenize alın
bence. Kitaplar ve notlar – çok fazla takip ettiğim kitap blogu var,bunu yeni
ekledim.Sanırım pişman olmayacağım.kırmızı ruh – vallah ben seviyorum
yazılarını,sizi bilemem :)
Üfff! Ne kalaba liste bu yahu bir sigara molası
verelim.eveeet nerde kaldık ;
Kıyıyavuranhayaller- bak bu da iyi olacak gibi,hem takip
ediyom diye takip etmeye kalkmadı beni :)Lafanino- iyidir,candır vs. :)
laylaydylay – bu blogu sıkı takip edeceğim gibi. Muradımaerdim- uzun zamandır
yazmıyordu,şimdi öğrendim bir sıkıntısı varmış,Allah yardımcıları
olsun.nezle likarga- ayda bir yazıyor sanırım,ama iyi blog.onemovieonebook-
okuyanı azdır, kendiside yazmaz,yazsa n’olur sanki :( pelin-pembesi- yoksa hâlâ
takibe başlamadınız mı ? her nasılsa izleyici kısmında görünmez oldu,ama hâlâ
okuyor sağolsun :) hep izleyeceğim bloglardan biri olacak kendileri.soru işaretlerim
– ben yeni izlemeye başladım,bence izleyin ısrarla tavsiye olunur.the- melpomene-
kitaplar üzerine yol gösteren,blog dünyasına dalmama sebep olmuştu kendileri,kırmızı’da
aynısını demişti :) paralamadefteri- sevgili coraline’in bloğu,okuyun derim.Bu
günlerde vakti de bol sanırım,sıkça yazıyor :)vee alfabenin son harfi,
zefiryazin- iki üç takipçisi var,biride benim
:)
Ha birde fark ettiğim birkaç blog var,sayfalarının sağında
solunda blog listelerinde görüyorum kendimi sağolsunlar.İzliyorlarsa da şu
gizli izleme şeyi var ya(her neyse) onu yapıyor olmalılar.en çok sizi seviyorum
ama takip etmiyorum :) Haa! Son olarak istesemde izleyemediklerim var,benim
listemdeler.İzleyememe sebebim profillerine tıklayınca sayfalarının linkini
göremiyorum.bu sorun bende de vardı
arkadaşlar.Yorum yaparsanız oradan blogunuza ulaşılıyor- ki siz daha yapmadınız- ama
benim takipçiler penceremde resminize tıklayınca sayfanız gözükmüyor.eğer
okuyorsanız bu yazıyı ve bu adam neden beni okumuyor diyorsanız sebebi
bu.Sanırım yazmayacağım mı artık ne,sanki son sözlerimi eder gibi oldum :)
yukarıda Aytmatov, yılkıya bırakılan atlar falan dedik ya,aklıma geldi işte :)
Avara
anımsıyor musun?
bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar
ısmarlama serserilikler yaşardık
kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi
sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak
yabancıları mahalleye sokmamak gibi
Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı
herkesin bir Amerikası vardı o zamanlar
herkes gece istasyonlarında
kendi Amerikasını aradı
kısık ışıklı arkadaş odaları
plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde
kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık
okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar
ve dunyanın bütün limanları
önümüzde sessizce uzardı
biterdi plak, disk boşa dönerdi.
düşlerimiz çarpıp geri dönen sulardı şimdi
böyle zamanlarda ilk
sözü söylemekten kaçınırdı herkes
sonra biri usulca
kalkar,
herkese çay koyardı
anımsıyor musun?
vahşi siyah atlardık
kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan
deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar
aşık ve düşmandık
dünya acıtırdı bizi.
her şey kanatır, her şey yaralardı
sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden
öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey
geceleri uyuyamayan çocuklardık,
otobüs garlarında uzun maceralar umar
apansız yolculuklara çıkardık
uykulu kentlere girerdik gece yarıları
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzalıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün pencersinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiceklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?
ahh o gece yolculukları
bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz
kaç yol arkadaşı?
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
ölenler,
terk edenler,
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler
vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık
içimizden kimse gidemedi Amerikaya
kendi Amerikası da olmadı hiçbirimizin
yağmur aldı
rüzgar aldı
zaman aldı
o vahşi siyah atları
herşey o eski rüya da kaldı
çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde
çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların
öldukleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar
peki sen anımsıyor musun?
Murathan Mungan