Sanırım mark zuckerberg’in tarikatı olan facebook’un ilk
üyelerindendim. Çok aktif bir üyeydim üstelik. Eğlence amaçlıda kullanılabilir
veya flört etmek içinde. Ben ekseri haber okumak ve okuduklarımı paylaşmak
adına kullandım,ufakta olsa ilgili habere bir yorumumu yerleştirerek. Zira yurdum insanı okumuyor, başlangıçta bana
arkadaşlık isteği gönderen herkesi kabul ediyordum. Bu da şöyle gelişiyordu. Bir
haber veya çoğunluk bir sanat sayfasında zekice bir yorum yapıyor ve ardından
bir sürü arkadaşlık teklifi geliyordu.Çoğunluk ise karşı cinsten,sonradan fark
ettim ki keramet yorumlarımda değil profil resimlerimdeymiş. Sorun değil di ne
kadar çok arkadaş edinirsem o kadar çok ulaştığım insan olacaktı. Çoğunluk gençlerden
oluştuğu için arada hoşlarına gidecek karikatür veya şarkı paylaşıyordum. Maksat
sıkılıp kaçmasınlar ve belki olur ya filanca makaleyi okurlar falan diye
düşünüyordum. Arada flörtöz maillerle uğraşmakta cabası. Olay şöyle gelişiyordu,
örnek :
yılmaz özdil’in bir köşe yazısı 0 beğeni
Beatles and i love her 20 beğeni
Banu avar köşe yazısı 0 beğeni
Karikatür 30 beğeni.
Sonrasında twitter’in çıkmasıyla işler daha da kötü bir hal
almaya başladı. Diyelim hoşlarına gidecek bir video 5 dakika falansa veya
karikatürdeki konuşma balonları biraz fazlaysa beğeni azalıyordu. Artık 140
karakter konuşacak okuyacaktık,daha fazlasında bünyede hazım sorunu
yapıyordu,ilgi dağılıyordu. Sonrasında bu tipleri sayfamdan elemeye başladım. Bilgi
hak edene verilmeliydi zira. Sonrasında elitist bir listem oluştu da. Güzel dostluklar
edindim ve çokça şeylerde öğrendim bu insanlardan. Ama gene bir yere kadardı
işte, en tahsillisi bile rasyonel diyalektik düşünceden yoksundu. Sayfam övünmek
gibi olacak ama kıymetini bilene bir vaha gibiydi. Sanatsal nice yazılar
paylaştım, görsel desteklerle birlikte. Siyaset ise diz boyuydu,referans
aldığım isimler çok sağlamdı. Onca yıllık emeği geçenlerde tek kalemde
kapattım. İşlevini kaybetmişti zira. Hiç sevmediğim twitter’ı ise çoğunluk
izlediğim programlara twit atmak için kullanıyorum. İnstagram inanın şu
ikisinden daha rafine bir yer. Sadece fotoğraflara bakmak çok daha yeğ bir
durum. Gerçi benim üye olmama gerek yoktu ama hasbelkader içindeyim işte. Ama takip
edebilmek için kaçınılmazdı bu durum. Hafızam yanıltmıyorsa Nilü’nün sayfasına
bakmak için girmiştim ilk.
Blogger…
Blogger bu sanal
çöplükte en iyi sosyal paylaşım platformu bence. Hani şehrin kıyısında
köşesinde kalmış pek herkesin bilmediği ama müdavimlerinin asla ihmal
etmeyeceği nezih bir cafe gibi sanki. Burası da canımı sıkmıyor değil aslında. Bir
takibe takip, bir yoruma yorum muhabbeti şüphesiz ki var. Hatta farkında
mısınız bana çok komik gelir, insanlara kaç kelimelik yorum yaparsanız hemen
hemen aynı oranda kelimeyle yanıtlıyorlar sizi. Sanki başka türlüsü ayıp gibi. Hemen
hepsinin kendini bir yazar olarak görmesi ise çok komik. Ben baba mesleği demir
doğramacıyım. Bizim meslegin bir jargonu oluştu haklı olarak. “Kaynak atmasını
bilen ben ustayım diye geçiniyor.” Bir tane çırak kalfa kalmadı sektörde herkes
usta anasını satayım. Hele şu ağdalı yazanlardan iyice soğudum, istesem
tillahını yaparım. O kadar yapay soğuk geliyor ki bu tarz yazanlar.Şu
azalttığım okuma listesinin üçte biri hâlâ öyle diyebilirim. Hele sanaldaki
edebiyat dergileri ve o dergilerde yazanlar…edebiyatımız kötüye gidiyor ey
ahali. Gerçi takmayın beni, ülkenin genel okuyucu tiplemesine uygun değilim
ben. Dün işyerinde kitap muhabbeti açıldı,şaşırdım doğrusu. Sonrasında ise
yerini üzüntüye bıraktı. Tanrım kimleri okuyor bunlar, hiç okumasalar daha iyi
bence. Diğer yarısı ise reklamı en çok dönen popülist yazarlar… Klasikleri okumak
ise zaman kaybı demode bir durum bunlar için. Mesela bir cafede elif Shafak’ın
bilmem kaçıncı romanının sohbeti yapılacak,kafkanın değil ya.. bu insanlar
mesela 10 sene önce yapılmış bir filmden bahsedin, abi o çok eski ne yaptın yaaa
diyorlar. Eh peki izledin mi oğlum? Yanıt yooo. Eh öyleyse senin için yeni bir
film işte. Bu yeni kuşak bir de kendini antiemperyalist sosyalist falan
sanmazlar mı,ölüyorum kahrımdan. Lan evladım faşizmin dibine
batmışsın,kapitalizmin bizatihi sağlam bir çarkı olmuşsun. Neden bahsediyorsunuz
siz?
Tabii tek devlet tek dil tek milletten yana olan ben bunamış
bir solcuyum onlar için. Hele Ne mutlu Türk’üm falan diyorum.Atatürk’ü
kalbimden dilimden eksik etmiyorum. Ne eski solcusu faşistim lan ben onlar
için. Evvela ulus devlete karşı olacaksın,hdp sempatizanı olacaksın.Zinhar
Atatürk,Türk gibi şeyler demeyeceksin. Ulan o karşı çıktığınız Akp ile ne çok
ortak yönünüz var farkında mısınız ? Hatta aynı davayı güdüyorsunuz. Neyse
anlatamadım elbette, bakın hadi ben faşoyum böyle konuşarak. bakalım üstad Nazım
Hikmet’e ne diyeceksiniz : (konu nasıl buraya geldi yahu???)
Nazım Hikmet’in 1954
Yılında Budapeşte Radyosunda Yaptığı Bir Konuşma
Şu 1954 senesinde,
Türkiye’de kime mürteci derler? Kime vatan haini derler? Kime inkılâp düşmanı
derler? Kime –şu bizim
Türkiye’deki tabiriyle–
Kemalizm Prensipleri’nin Can Düşmanı derler? Bunları anlamak lazım.
Şimdi, benim kanaatime göre: Türkiye’deki en büyük mesele; yurt
meselesidir, evimizin meselesidir. Evimizin bağımsızlığı meselesidir.
Bir defa, her şeyden evvel bizim kendi evimizde, o evin sahibi
gibi yaşamamızdır. Kim bizim eve hırsızı sokmuşsa ve kim bizim evde bizi bu
hırsıza hizmetçi yapmışsa mürteci olan odur. Kemalizmin prensiplerine düşman
olan odur. Vatan haini olan odur.
Yani demek istiyorum ki, Arapça ezan okutmaya taraftardır. Bu
adam mürteci midir, değil midir? Bu, bugünün meselesi değildir. Bugünün
meselesi: Kim Türkiye’yi Amerikalılara satmış ve satmaya devam etmektedir? Kim
Türkiye’nin milli sanayisini mahvetmiş ve mahvetmeye devam etmektedir? Kim
Türkiye köylüsünü ve işçisini müstemleke kölesi haline getirmiş ve getirmekte
devam etmektedir? İşte bunlar mürtecidir. Bunlar Kemalizmi inkar etmişlerdir,
bunlar vatan hainidir. Bunların haricinde kalan insanlar, dini kanaatleri ne
olursa olsun, vicdani kanaatleri ne olursa olsun, hangi siyasi partiye mensup
olurlarsa olsunlar; vatanını seven insanlardır. Ve bugünün şartları içinde
ileri Türk insanlarıdır.
Bu bakımdan yine tekrar ediyorum, Türkiye’deki insanlar vicdani
kanaatleri ne olursa olsun, hangi partiye mensup bulunurlarsa bulunsunlar eğer
Türkiye’nin gerçek milli bağımsızlığından yanaysalar, yani daha açık konuşalım
eğer Türkiye’den Amerikan hakimiyetinin defolup gitmesinden yanaysalar, Türkiye
sanayisinin gelişmesinden yanaysalar, Türkiye’de hayatın ucuzlamasından
yanaysalar, Türkiye’nin tarihinin eski şerefiyle devam etmesinden yanaysalar; yani
Türk haysiyetini ve şerefini taşıyorlarsa ileri insanlardır, hangi kanaate
mensup olurlarsa olsunlar.
SPİKER
-Peki bu Türk idarecilerinin
Türkiye’de yarattıkları bu terör havası, Türkiye’de milli bağımsızlık ve barış
savaşını durdurmuş mudur?
Halkları mahvetmek
kabil değildir. Teşekkül eden bir millet, yaşayan bir millet ölmez. Türk
Milleti de böyle. Türk Milleti denilen bir millet, Türkiye Halkı denilen bir
halk. Bu halkın yok olması imkansızdır. Ha! Ne demek istiyorum: Yani bugün
yapılan terör şu veya bu partiye karşı değildir. Bugün yapılan terör şu veya bu
kanaate karşı değildir, şu veya bu sınıfa karşı değildir. Bugün yapılan terör,
Türk Milleti’ne karşıdır ve Türk Milleti’ni imha etmek için, yok etmek için
yapılan terördür. Türk Milleti yok olmaz. Binaenaleyh, her şeye rağmen, Türk
Milleti yaşayacaktır. Ve her şeye rağmen, biz 2. Milli Bağımsızlık Savaşından
muzaffer çıkacağız…
Biraz akıl n’olur biraz akıl.Çok şey istemiyorum be yurdumun
güzel insanları. Sevgiler…