33 yıl önce bugün doğmuşum.
İlk gençliğimde bu güne dair
kurduğum hayallerin hemen hiçbirinin gerçekleşmemesi, kötüsü peşlerinden
koşmamış olmak… Belki denedim ve bir iki yenilgiden sonra pes ettim. Aslına
bakarsanız hayatın anlamsızlığı üzerine düşünedururken işin ucunu fazla
kaçırdım galiba. Bir kitap yazsamm… Püf ne anlamı var, marsa çıkan ilk kozmonot
olsam püfff! Bir yönetmen, aktör, doktor, son ütücü, gazeteci, şair, ressam,
spider men, borsacı, poğaçacı vb. püf püf ve püfff! Ne anlamı varrrr. Ulan bildiğin
nihilistmişim ben, ya da körü körüne kaderci. Üstelik parasız bir hayat
sürdürebileceğime de fazlasıyla inanıyordum. Sabah sekiz akşam altı rutin bir
işe gidip gelmek, evlenip yuva kurmak, bir araba sahibi falan olmak çok banal
geliyordu. Çocuksu küstahlığımla aslında her şeye “banal” damgası vuruyordum. Sanki
75 milyon yanlış yoldaydı ve bir tek bendim bunun ayırdına varan. Salak, ukala,narsist
levent. Hayatımı idame ettirebilmek için çalışmalıydım, ama o vakitler James
Dean, Elvis Presley gibi erken yaşta öleceğimi sanıyordum galiba. Bir dizi
vardı o dönem TRT’de adını falan hatırlamam. Uzun saçlı yakışıklı bir abi,
şavrole marka kamyonetiyle her bölümde bir kasabaya gider,en güzel hatunuyla
muhakkak bir gönül ilişkisi yaşar, bu arada da o ufak yerin en despotik
herkesin illallah diyip yaka silktiği herifin kodese girmesini veya kasabayı
terk etmesini sağlardı. Sonra bir başka kasabaya doğru günbatımında yol alırdı.
(Bi nevi red kit yani, ama red abinin gay olduğunu düşündürecek çokça soru
işareti var kafamda.) Ahh! Tamam, işte bu abi olmalıydım ben, yalnız 33 yılda
ancak saç kısmını halledebildim. Bırak kamyonet almayı daha ehliyetim bile yok.
Ulan levent, bu adam ne yiyip ne içer ? Bunun ayazı var buzu var kolay mı
kamyonette, hem sidikle mi gidiyor bu araç benzin parası nerden çıkacak?
Sonraki yıllar generate kara şahin abimiz benzer
atraksiyonu motosiklet tepesinde yaşamıştı. Allah’tan aldanmıyordum artık
bunlara ama bir kuşağı böyle harcadılar anasını satayım. Benzer şekilde Indiana
Jones yüzünden yurdum insanın birçoğu arkeoloji bölümlerinde 4 yıl dirsek
çürütmemiş miydi? Benim rahmetli eniştem definecilik yaparak daha fazla macera
yaşamıştır şüphesiz. Mesela falanca köyün göbeğini kazarken köylülerin
hışmından kaçmışlığı çok olmuştur mutlaka. Ormanlık alandaysa kurda kuşa yem
olma tehlikesi falan. Hani yakalansa kanunen bir cezası falanda cabası. İşte
sana aksiyon atraksiyon, adrenalin, seretonin ne
ararsan var. Sonra şu tom cruise abinin BARMEN
filmi de cezp etmişti bir ara beni, aslında her erkek hayatının bir döneminde
bir bar sahibi olmayı düşünmüştür. Ulan çok mu film izlemişim ben ne? Yazının
başını da unuttum ya, hadi hayırlısı. Muhtemelen bir parantez açmak için
girmiştim bu film mevzularına ve işte asıl konuyu unuttuk. Demem odur ki mesela
spider man gibi bir süper kahraman olamayacağınızı çok geçmeden anlıyorsunuz.
Keza bir astronot olmak içinde ülkenizde gerekli kurumların var olmadığını
falan. Bu asla yapamayacağınız işleri eliminasyon sürecinden sonra,
yapılabilirliği olanlar içinde gerekli yaşı fırsatları kaçırdığını fark ediyor
insan. Bazen de cesaret eksikliği, mesela daha çok erken yaşlarda belli bir
çizim yeteneğim olduğu aşikârdı. Bir mizah dergisinde çizerdim lan ben, vallahi.
Posta yoluyla ufak yaşlarımda çizimlerimi yolladım ve birçoğu yayınlandı da.
Yalnız gel gör ki bir kez olsun gidip kapılarını tıklayamadım.
Bazı şeylerde doğuştan şansa
bağlı be aga. İlk ve ortaokulda çizimlerim kompozisyonlarım hep baş tacı
yapıldı. Öğretmenler aferin diyip başını okşuyorlardı o kadar,ama ne okullardı
tahmin edemezsiniz. Şimdilerde görüyor duyuyorum,yetenekli öğrenciler okulun
teşviki yardımıyla doğru yerlere kanalize ediliyor. Hele diğer derslerdeki
başarım… sanatsal becerilerimin yanı sıra en azından diğerlerine nazaran daha
zekiydim. He en oldu? Diploma notunu falan kimse umursamadı varsa paran kayıt
olurdun yoksa yallahhh! Ve işte belki kentin en sakat liselerinden birinde
zorla yer buldum… off! Bildiğin acınma oldu bu yahu, kesiyorum bu kısmı. Yoksa düstur edindiğim şu söze ihanet etmiş olacağım: “HAYATINIZIN
ONDA ÜÇÜNÜ BAŞINIZA GELENLER,GERİYE KALAN ONDA YEDİSİ İSE BAŞINIZA GELENLERE
VERDİĞİNİZ TEPKİLERDEN OLUŞUR” işte buna benzer bir şeydi.
Üzüntü duymadığım tek konu,
kendime olan yatırımı hiç aksatmadım. Fırsat buldukça okudum, yazdım, sinemaya
tiyatroya gittim.( tiyatroya biraz az )televizyon internet gibi araçları bile
çoğunluk öğrenmeye yönelik kullandım. Manen istediğim yerdeyim sanırım. Bu yaşamın
ne olduğunu öğrenmeden ölmeye hiç niyetim yoktu ve hâlâ buna uğraşıyorum Walker Percy ‘nin Sinema Kuşu adlı romanında altını
çizdiğim cümle gibi. “bundan sonra uyandığım her günü sanki ilk kez doğmuşum
gibi yaşayacağım” diyordu. Yani merak duygusuna dem vuruyordu. Öyle çok şeyi
bildiğimizi kabul ediyoruz ki bu yaşamda. Oysa evinizden çıkıp köşedeki bakkala
gidene kadar henüz dünyaya gelmiş gibi baksanız etrafa inanın öyle çok şeyi
fark ediyor ki insan. Elimden geldiğince
bunu yapmaya çalışıyorum kendi adıma.
Ben şimdi bu yazıyla biraz iş
arıyormuş gibi oldum di mi sayın okur. Eh arıyorum valla. Dürüstlük,doğruluk,
iyilik, düşünmek, kitap okumak, sinemaya falan gitmek bir vasıf olarak
sayılmıyorsa bildiğin vasıfsız elemanım ben.
Klasik doğum günü yazılarıma benzemedi
ya bu, olsun. Demek yıllar geçtikçe kendime olan öfkem kızgınlığım da azalmaya
başlıyor. Zaten şu olgunluk denen şey, kabullenmek sözcüğüyle doğru orantılı
gibi. Son zamanlarda çok fazla laf salatası yapmaya, fazla benmerkezci yazılar
yazmaya başladım. Önümüzdeki aylar boyunca sanattan bilimden siyasetten
bahsedelim de okuyana bir fayda sağlamış oluruz hiç olmazsa. Sevgiyle kalın,
hoşça kalın, by by…
not:Bu yazıyı paylaşmayacaktım ama ne bileyim yahu :/